Ferhat KAPLANER

Ferhat KAPLANER

RAMAZAN'I ÖLDÜRMÜŞLER!

RAMAZAN'I ÖLDÜRMÜŞLER!

RAMAZAN'I ÖLDÜRMÜŞLER!

Ramazan'ı düşünüyorum! Gözlerimin önünde cesed poşeti kapanmadan önceki yüzü! Ölü değil, az önce derin bir uykuya dalmış gibi. Çehresi huzur içinde...

Ramazan'la hiç karşılaşmadık, hiç sohbet edemedik, Diyarbekir'ın taş sokaklarının birinde, bir kahvehanenin hasır taburelerine oturup diz dize laflayamadık, karşılıklı çay yudumlayıp çıtır simitlerimizi ısıramadık.

Derviş veya meczubvarî görüntüsü içinde İslâm'ı tebliğ eden sesi kulaklarımda uğulduyor. Söyledikleri görüntüsü ile tezad içinde, mantığı zorlayan hiçbir şey yok; bir meczub değil, varlığını saklamaya çalışan bir allame. Öldürüldüğüne inanmak zor, inanamıyorum.

Ne siyasî bir figürdü, ne bir cemaat veya tarikat mürşidi, ne de bir yazar-çizerdi Diyarbekirli Ramazan! Öldürmüşler...

Göğsünde üç bıçak darbesi varmış Ramazanın. Belli ki, katil, Ramazan'ın bir çakı bile taşımadığını, kendisini müdafaa etmeyeceğini biliyormuş. Müdafaa edilecek nesi vardı ki, garibimin? Kuru kafesinde taşıdığı cânı uçup gitmek için iştiyak dolu idi zaten, bir bahane arıyordu. Uçup gitmiş Ramazan. Geride sesi, geride görüntüleri, geride samimiyeti, geride insanlığı kalmış sadece.

Öldürmüşler Ramazan'ı! Öldüren ne yaptığını biliyor muydu acaba? Ramazan'ın hayatını kaç paraya satın almıştı? Ne yapacaktı parayı? Borcu mu vardı, ihtiyaç sahibi miydi, uyuşturucu mu alacaktı Ramazan'ın hayatıyla?

Yoksa katil daha derin dehlizlerden mi çıkıp geldi? Terör teşkilatlarının karanlık labirentlerinden? Yoksa istihbaratların daha büyük, daha tehlikeli tertiblerinde mi kurban seçilmişti Ramazan'ın sıska göğüs kafesi, serçe kuşu kadar zayıf hayatı?

Sesi kulaklarımda uğulduyor Ramazan'ın. Hiç tanışmamış, hiç kuru ellerini sıkmamış olmanın hüsrânını yaşıyorum. İçimde Ramazan'la asla karşılaşamayacağımın buruk acısı var. Ramazan'la niçin karşılaşmadığımı, niçin birlikte simit yiyip çay yudumlamadığımı bilmiyorum. Niçin hasır taburelere diz dize oturmadığımızı da! Ramazan'ı öldürmüşler...

Niçin Ramazan? Niçin Şimdi? Niçin biz karşılaşmadan, iki kelimenin belini kırmadan, birlikte çay içmeden?..

Yok! Ölmüş gibi durmuyor Ramazan, uyuyor. Öyle diyor masûm çehresi, kısacık sakalı. Belki de açlıktan bayılmış Ramazan! Dokunsam gözlerini açar mı ki, elimdeki taze simidin kokusuna uyanır mı acaba? Ramazaaan, diye bütün avazımla bağırsam, Ramazan kalkıp tebliğe başlar mı yeniden?

Ramazan ölmüş!.. İnna Lillah ve inna İleyhi Raciun... Rahmetler diliyorum Ramazan. İnşaallah hasır taburelerimize Kevser'in kenarında oturur, simitlerimizi orada yer, orada çaylarımızı yudumlarız. Çok sürmez Ramazan, bekle... Dünya fâni ve hayat kısa, herkes için Ramazan, herkes için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ferhat KAPLANER Arşivi