Depremler, orman yangınları ve seller...
Bütün bu afetler art arda ülkemizde yaşadığımız felaketlerden başta gelenleri...
Kuraklık, salgın hastalık ve sayamadığım ( felaket olarak nitelendirebileceğimiz) daha birçok kötü olaylarla büyük bir mücadele içindeyiz. Adeta doğa bizden intikam alırmışçasına, bütün afetlerini üstümüze gönderdi. Ormanlarımız yandı cayır cayır, cennette cehennemi yaşadık. Asrın depreminde, on binlerce canımız gitti. Daha yaralarını saramadığımız yüzbinlerce insanımız var.
Ben Antalya’dan örnek vereceğim:
Eskiden büyüklerimiz anlatırdı, derlerdi ki; “Antalya'dan Alanya'ya dek tüm bölge sık ormanlıkmış. Bir sincap daldan dala atlayarak Alanya'ya dek rahatlıkla gidebilirmiş”.
Şimdi ise; onlarca gün süren orman yangınında ölen binlerce canlıya, yok olan bitki örtüsüne, bir daha kim bilir kaç yıl sonra yeşerebilecek olan doğaya üzülüyoruz. Yeri gelmişken tekrar ifade edeyim; yaşadığımız afetlerde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Aslında hep, “kendimiz ettik kendimiz bulduk”. Kuraklık, göz göre göre geldi... Yaşadığımız her deprem bizlere ders olacağına, aynı umursamazlıkla devam ettik hayatımıza. Orman yangınlarıyla mücadelede birçok eksiğimiz ortaya çıktı.
Ya Diyarbakır…
2015’de UNESCO tarafından DÜNYA MİRASI kabul edilen Hevsel Bahçelerini sonsuza dek korumak, geleceğimiz adına en büyük sorumluluklarımız arasında olmalıdır. Çok farklı türlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek alanlara (habitat) sahip Hevsel bahçeleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kuş cenneti olduğunu hepimiz biliyoruz. 180'den fazla kuş türünün yanı sıra susamuru, tilki, sansar, sincap ve kirpi gibi birçok memelinin barınağı olan yaklaşık 800 hektarlık Hevsel Bahçeleri, 8000 yıllık bir geçmişe sahip olan ve aralıksız tarım yapılan bölgenin hem zahire deposu hem de dinlenme alanı olarak da binlerce yıldır varlığını sürdürebilen ender coğrafi yerlerimizden biridir.
Evet, gözümüz gibi bakıyoruz ve bakmaya da devam edeceğiz.
Seller karşısında ise, tamamen aciz kaldık.
Bu felaketlerden çıkaracağımız tek ders: DOĞA KATLİAMINI DERHAL DURDURALIM!
Şehir imar planlarını, deprem risk haritalarımıza uygun şekilde yeniden gözden geçirelim.
Yanan ormanlar asla imara açılmasın.
Dere yataklarına imar izni verilip, insanlarımızı doğanın öfkesine kurban etmeyelim. HES'lerle akarsularımızın yönünü değiştirip, doğanın dengesiyle oynamayalım. “ Doğa intikam alıyor” dememeli, doğa sadece doğasının gereğini yapıyor demeliyiz.
Ülkemizde bilim adamlarımızca yapılan deprem haritamız olduğu gibi, örneğin “taşkın risk haritası” gibi bilimsel çalışmalar niçin yapılmaz? Yapılıyorsa eğer; niçin bu haritalara uygun imar planlamaları devreye girmez? Niçin her türlü doğal afete karşı tahliye planlamalarımız yok? Rant uğruna kurban ettiğimiz doğa, tıpkı kendi ellerimizle kazdığımız kuyu gibi bizi içine çekmekte. Şu içimizdeki oy kaygısı ve para hırsı son bulmadığı müddetçe, içine düştüğümüz bu dipsiz kuyudan da asla çıkamayız. Bir de üstüne İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ ekledik mi, alın size felaketlere yaldızlı davetiye...
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN de tek sorumlusu insanoğlu...
Görülmemiş bir ekosistem tahribatı yaşanıyor. Bunu durdurmak zorundayız. Bu gidişin sonuçları çok ağır olacak.
Üzerinde yaşadığımız şu güzelim gezegeni el birliği ile yok ediyoruz.
Bunun dili, dini, ırkı, milliyeti yok. Hepimiz insanız. Kendimiz için değilse bile çocuklarımız, torunlarımız için yaşanılır bir dünya bırakmak bizlerin en büyük sorumluluğu olmalı.
Yok ettiğimiz doğanın dönüşümü uzun yıllar alacaktır. Örneğin; 1 cm toprak tam 300 yılda oluşurmuş. HES'ler için set çektiğimiz dereler ise, günümüzden tam 1,5 milyon yıl önce oluşmuş. Sadece yangınlarla değil, bilinçsiz ve kaçak kesimlerle tahrip ettiğimiz, biyolojik sistemini yok ettiğimiz ormanlarımıza gelince:
Her bir ormanın içinde yaşayan farklı bitki ve hayvanların bir araya gelmesi ve uyumlu bir şekilde yaşadıkları eko sistemi kurmaları çok uzun yıllar sürer. Ağaçların türüne ve yaşayan canlılara bağlı olarak bu süre 20 ila 200 yıl arasında değişmekte imiş.
Siz hiç yanan bir ormanda çığlık atan canlıların ağacın, kuşun, kirpinin sincabın sesini duydunuz mu?
Ben duydum!
Bundan öte bir acı yok...
Lütfen doğayı sevin, onunla barışık yaşayın ve yarınlarınız için onu koruyun.
Dünyadaki en kıymetli örtü sarayların perdeleri değil, doğanın bitki örtüsüdür.
Bugün kendiniz ve çocuklarınız için bir iyilik yapın, bir fidan dikin örneğin; dalları geleceğe uzansın, gölgesi torunlarımızı serinletsin. Ve sizin bırakacağınız en değerli miras olsun...
SON BİR SÖZ:
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.
Dünyaya gelen her çocuğun eşit şartlarda, eşit haklarla yaşayacağı; tacizden şiddetten uzak sevgiyle büyüyeceği bir dünya dileğiyle HOŞÇAKALIN…