İçi boşaltılan bir kavram: Liyakat
Liyakatsiz kişilerin bir şekilde işini yürüterek hiç hak etmediği halde türlü makamları işgal etmesi ve bu duruma göz yumulması, asırlardır süre gelen bir tartışma olarak ne yazık ki günümüzde de aralıksız olarak devam etmektedir.
Sağlam, sağlıklı ve güçlü bir devlet yönetiminin en önemli unsurunun liyakat sistemine göre hareket etmeye bağlı olduğu, tarih boyunca devlet ile ilgilenen düşünürlerin ortak tespitidir. Diğer yandan İslâm siyaset anlayışında idarî kadro ve toplum arasındaki ilişkilerin arasında adalet, emanet, biat ve istişarenin yanında ehliyet de sayılmıştır. Ehliyet yani liyakat sahibi olmak adaletin gereği olarak görülmüş, ayrıca sağlıklı karar mekanizmasının işleyişi ve uygulanmasının da olmazsa olmaz şartı olarak değerlendirilmiştir
Liyakat; yaptığı işin sürdürdüğü görevin ehli olmanın yanı sıra, ahlaklı, erdem sahibi insan olmak, başkalarının hakkını gözetmek, kendinden olmayanlara ayrımcılık yapmamak ve kendi niteliklerinin farkında olarak hangi işi yapıyorsa onu en iyi şekilde yapmak anlamına da gelmektedir. Dürüstlük ve samimiyet de Liyakatte önemli unsurlardandır.
ŞİMDİ:
Şöyle bir bakıyorum da; özellikle siyasetteki kadrolaşmada LİYAKAT ilkesinin ne denli ayaklar altına alındığını üzülerek görüyor ve yaşıyorum.
Gerçek hayatta siyasetin S’sinden bile anlamayan, ülkede olan bitenden bihaber, hatta atandığı günden bu yana koltuğuna oturmaya tenezzül bile etmeyen, sadece duygu sömürüsü ile bir yerlere gelmeye çalışan, hiçbir konuda siyasi bir görüş bile ortaya koyamayan ama cebi para dolu ne kadar çok insan varsa; siyaset yönetiminde özellikle yerelde ne yazık ki kişisel ilişkileri ve birilerin adamı olmaları sayesinde belirli makamlara gelmişler.
Bu kişiler; ne kendi işgal ettikleri makamların haklarını verebiliyorlar ne de halkla bütünleşmek, duygudaşlık ( empati) kurmak adına bir adım atabiliyorlar. Maalesef durum bundan ibaret… Ben korkmadan yazacağım. Çünkü Allah’ıma bin şükür; ne bir beklentim, ne bir açığım ne de bir korkum var!
Tarihimiz ne denli zaferlerle dopdolu.
Bu zaferler, hep liyakatli yöneticilerin ve devlet adamlarının sayesinde elde edildi. . Nitekim Ünlü şair ve diplomat Yahya Kemal’e (1884-1958) sormuşlar: Osmanlı Viyana kapılarına nasıl gitti? O da şu beklenmedik cevabı vermiştir: “Osmanlı Viyana kapılarına kılıçla mı gitti zannediyorsunuz? Hayır, Osmanlı, Viyana kapılarına bulgur pilâvı yiyerek ve Mesnevi okuyarak gitmiştir”
Çünkü Mevlânâ’ya göre toplumda barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak bu kavramlara önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilecektir. Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacaktır.
Bir zamanlar Kanuni döneminde İstanbul’da görev yapan Avusturyalı diplomat Busbeck (1522-1592) şöyle yazar: Türkiye’de şahsi meziyet ve kabiliyetten başka hiçbir şeye kıymet verilmez, nesep ve irsiyet bir şey ifade etmez. Herkes, liyakat, bilgi, ahlak ve seciyesine göre bir mevkie tayin edilir. Ahlaksız, bilgisiz ve tembeller hiçbir zaman yüksek mevkilere çıkamazlar. Osmanlıların başarısının ve bütün dünyaya hâkim olmalarının hikmeti budur. Türklerin en büyük düşmanı iltimastır.” Ve ekler: “Bu koca mecliste hiçbir adam yoktur ki, haiz olduğu mevkii ve rütbeyi kendi şahsi liyakat ve cesaretine borçlu bulunmasın. Hiç kimse filanın neslinden gelmiş olması dolayısıyla diğerlerinden mümtaz bir mevkie çıkamaz.”
Ne yazık ki günümüzde bu anlayışa sahip olmayan insanlar giderek daha da çoğalmaktadır. Sırtını birisine dayamayanlar ise; siyasette hiçbir yere gelemiyor, sadece dürüstlüğünün kurbanı oluyorlar. Siz siz olun; liyakatsiz kişilerle asla yola çıkmayın. Zaten yolun doğrusuna giden insanların kimseye ihtiyacı yoktur
Bu haftaki yazımı yine Mevlana ile noktalayayım:
“ Eğer sende mertlik yoksa hançerin ne faydası var. Yürek olmadıktan sonra miğferin ne faydası var. Diyelim ki, Ali’den Zülfikar’ı miras aldın. Allah’ın aslanındaki kol sende de varsa, göster. Diyelim ki Mesih’ten bir afsun öğrendin, İsa’nın dudağı, dişi nerde sende a çirkin adam! Diyelim ki kazançlar, gelirler elde etmek için bir gemi yaptın, Nuh gibi bir gemi kaptanı nerede?” (Mesnevi, V/2500-2503, 2015: 706).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.