Taşların hafızası, insanların inancı
Diyarbakır’ın kadim Sur ilçesinde, asırlardır dimdik ayakta duran Dört Ayaklı Minare bugünlerde yeni bir anlam yüklenerek halk arasında farklı bir ritüelin merkezi hâline gelmiş durumda. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki surların yanı başında bulunan bu tarihî yapı, mimarisiyle olduğu kadar son dönemlerde etrafında gelişen "7 kez altından geçip dilek dileme" alışkanlığıyla da dikkat çekiyor.
Minarenin dört sütunu, halk arasında dört mezhebi temsil ettiği şeklinde yorumlansa da, bu görüş tarihî kaynaklarla pek de desteklenmiyor. Öyle ki, bu yapının çevresinde dilek dilenmesi, altından defalarca geçilmesi gibi ritüeller, Diyarbakır halkının kolektif hafızasında yer etmeyen, son derece yeni gelişmeler. Hançepek’te doğup büyüyen Mehmet Ateş’in şu sözleri oldukça çarpıcı:
"Bugüne kadar böyle bir şey ne gördüm ne de anladım. Başka yerlerden gelen insanlar bunu ortaya çıkardılar… Eskiden bu minarenin çevresinde böyle bir şey yoktu."
Bu ifadeler, aslında yüzlerce yıllık tarihî bir yapının çevresinde ortaya çıkan yeni davranış biçimlerinin, yerel değil daha çok "turistik" veya "sosyal medya kaynaklı" bir inanç ürünü olduğunu düşündürüyor. Minarenin etrafında dönerek dilek dilemek, dini ya da kültürel bir gelenekten çok, bir tür anlam arayışı ya da ruhani turizm pratiği hâline gelmiş olabilir mi?
Ziyaretçilerin çoğu, rehberlerin anlattığı hikâyelerle bu ritüelin içine giriyor. Antalya’dan gelen Erva Artar, dileklerinin gerçekleşmesini umutla beklerken, Diyarbakırlı Emniyet Kaplan bu ritüelin kendi hayatında hiçbir karşılığı olmadığını söylüyor:
"10 yaşımdan beri buradan geçiyorum ama bir dileğim bile kabul olmadı. Gittikçe fakirleştim."
İşte bu sözler, aslında meseleye eleştirel bir açıdan yaklaşmayı gerektiriyor. Çünkü ritüel, zamanla insanlar üzerinde bir tür beklenti yaratıyor. Gerçekleşmeyen dilekler ise hayal kırıklığını ve inanç erozyonunu beraberinde getiriyor. Yani, tarihî bir yapının çevresinde doğan "yeni inanç", fayda sağlamaktan çok bazı insanlar için umutsuzluk duvarına dönüşebiliyor.
Dört Ayaklı Minare, yalnızca taşla örülmüş bir yapı değildir. O, Diyarbakır’ın sessiz ama kararlı hafızasıdır. Onu çevreleyen anlam, taşlarından çok insanlarının gözlerinde saklıdır. Dilek dilemek, dua etmek, umut etmek elbette insanîdir. Ancak bir tarihî yapının üzerine yavaş yavaş yüklenen bu yeni anlamları sorgulamak da bir o kadar gereklidir.
Kimi zaman gelenek dediğimiz şey, zamanın değil yalnızca ziyaretçinin getirdiği bir gölgeden ibaret olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.