İş cinayetleri ve sessiz duvarlar
Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde yapımı devam eden viyadükte meydana gelen çökme sonucu dört işçinin hayatını kaybetmesi, Türkiye'deki "iş cinayetleri" gerçeğini bir kez daha acı bir şekilde yüzümüze vurdu. Resmî açıklamalar ve teknik raporlar önemli olsa da, bu olayın en yakıcı tarafı, işçilerin yıllardır aynı ihmaller zinciri nedeniyle toprağa verilmesi. Kulp'ta yıkılan sadece betonarme bir yapı değil; işçilerin güvenliğini sağlaması gereken sistemin köhneleşmiş duvarlarıdır.
Beton dökümü sırasında iskelenin çökmesi, eksik denetim, tamamlanmamış güvenlik kontrolleri... Bu ifadeler ne yazık ki sadece Kulp kazasına özgü değil; yıllardır Türkiye'deki her büyük iş kazasında karşımıza çıkan tekrarlardır. İş cinayetlerinin kronikleşmesinin temel sebebi, iş güvenliğinin hâlâ bir maliyet kalemi olarak görülmesi ve denetim süreçlerinin yalnızca kâğıt üzerindeki imzalarla sınırlandırılmasıdır.
Şantiyede çalışan işçiler, sistemin gözünde kolayca "değiştirilebilir personel" konumuna indirgenmiştir. Oysa işçi güvenliği; maliyet değil, hukuki bir zorunluluk, ahlaki bir yükümlülük ve insan hayatına duyulan saygının en temel karşılığıdır.
Bir kazanın ardından şantiye şefi, taşeron yetkilisi veya iş güvenliği uzmanının gözaltına alınması, maalesef sorumluluğun yalnızca zincirin birkaç halkasına yüklenmesi anlamına geliyor. Asıl sorun, bu zincirin en başından itibaren gevşek kurulmasıdır.
Eğer bir ülkede; iş güvenliği kültürü oluşmamışsa, denetim mekanizması göstermelikse ve yüklenici-alt yüklenici ilişkileri sorumluluğu belirsiz bırakıyorsa, o kazanın yaşanması aslında çok önceden yazılmış demektir. Kulp'ta hayatını kaybeden işçilerin aileleri "Büyük bir ihmal vardı" diyorsa, bu sadece bir acı çığlığı değil, ülkenin çalışma düzenine tutulmuş net bir aynadır.
Kulp’ta yaşanan facia, teknik bir arıza ya da "talihsizlik" değil; iş güvenliği kültürünün sahada uygulanmadığı bir düzenin sonucudur. İşçiler, güvenli çalışma ortamı, denetlenmiş ekipman ve hukuki koruma talep etmek zorunda bırakılmamalıdır, çünkü bunların hepsi zaten yasalarla tanımlanmış temel haklarıdır.
İş güvenliği uzmanları, sadece formaliteden rapor düzenlemek yerine, karar verme yetkisiyle sahada bulunmalıdır. Bir projede asıl sorulması gereken soru, "Bu yapıyı ne kadar hızlı bitiririz?" değil, "Tek bir işçinin bile canını tehlikeye atmadan nasıl tamamlarız?" olmalıdır.
Kulp'taki viyadük bir gün tamamlanacaktır; ancak dört işçinin hayatı bir daha geri gelmeyecektir. Eğer bu ülke, her yeni kaza sonrası birkaç gözaltı ile yetinmeye devam ederse, yarın başka işçiler aynı kaderi paylaşmaya devam edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.