Salih KAPLANER

Salih KAPLANER

GAZZE VE İMTİHANIMIZ

GAZZE VE İMTİHANIMIZ

GAZZE VE İMTİHANIMIZ

Dünya bir imtihan meydanı. Küçük büyük, acı tatlı her olay, neticede bir imtihan sorusu. İmtihan olma özelliği taşımayan hiçbir hadise kesinlikle yok.

İnsanın hayatını dolduran her türlü olay ve oluşumun cevap anahtarlarının da başlıca şu beş kavramda toplandığını söyleyebiliriz: Sabır, şükür, rıza (başa gelenleri gönül hoşluğuyla karşılamak; “hoştur bana Senden gelen, ha goncagül ha diken" diyebilmek),tevekkül ve teslimiyet.

İmtihan vesilelerini de bir bakıma iki kısımda değerlendirmek mümkün: 1 Devam edip giden demirbaş nitelikli imtihan soruları. 2 Gelip geçici günübirlik imtihan soruları. İnsan birçok zaman ağır imtihanların arasından yüz akıyla geçebilirken, ufak tefek imtihan vesilelerine takılıp kalabiliyor; yani denizden geçip gölde boğulabiliyor.

Bunun sebeplerinden biri ve belki birincisi, basit ve sıradan olayların imtihan olma keyfiyetlerinin küçük harflerle yazılı olmalarından fark edilmemeleri veya geç fark edildikleri için farkına varıldığında da çok zaman başka imtihan soruları devreye girmiş olabiliyor.

Onun için acı tatlı, küçük büyük her olayın imtihan vesilesi olduğu hususundaki bilinci kuvvetlendirmekten başka çare gözükmüyor.

Unutmamalı ki evdeki küçük aksiliklerden ve tatsızlıklardan tut, ta dışarıda karşılaştığımız nahoş görüntülere ve maruz kaldığımız haksız muamelelere, hatta karşılaşmak istemediğimiz kimselerle karşılaşmaya varıncaya kadar her şey, kesin kes bir imtihandır; boyumuzun ölçüsünü almak üzere başımıza getirilmiş bir test sorusudur. 

Olayın mahiyetine göre yukarıda geçen cevap anahtarlarından birini devreye sokarak kendimize yakışan davranışı tercih ettiğimiz takdirde sınavı kazanmış, aynı zamanda yaratılış gayemiz olan kemalât yolunda terakki etmiş oluruz inşallah.

İmtihanların önem sırası zaman zaman yer değiştirebiliyor. Şu anda sınandığımız, testten geçirildiğimiz sınavların başında Gazze hadisesi var diye düşünürüz.

Acaba Gazze olaylarıyla başımıza açılan İmtihanı kazanmanın neresindeyiz? Bu sorunun cevabını ararken, konuya müteallik bazı test soruları aklımıza gözüktü. Paylaşmak istedik.

 - Sofraya oturduğumuzda damak zevkimize gölge sürecek eksiklere takılıp kalıyor muyuz, şu niye yok, bu niye eksik, salatasız, ayransız sofra mı olur" havalarına mı giriyoruz, yoksa Gazzeli kardeşlerimiz bu sofrayı bulsalar, dünyanın en mükellef sofrasına oturmuş gibi mutlu olurlar, hatta önümdeki yiyeceklerden sadece bir çeşidi bulsalar bile bu, onları mutlu etmeye yetecektir.

 Zira icabında hayvan yemleriyle ayakta kalmaya çalışıyorlar diye düşünmeye yönelebiliyor muyuz? Eğer sofraya oturduğumuzda bu düşüncelere kapı açabiliyorsak, sınavı kazanma yolundayız demektir. Yoksa kazanmanın söz konusu olmadığı yerde kaybetmekten başka bir şey olabilir mi?

—Çocuğumuz hastalandığında veya torunumuz ufak tefek kazalara uğrayıp basit yaralar aldığında kendi üzüntümüze hapsolup kalıyor muyuz?, yoksa bu üzüntümüzü, Gazze'de binlerce kolu bacağı kopan, derin yaralar alan ve doğru dürüst tedavi de olamayan masumların yaşadığı derin acılar adına üzülmeye tahvil edebiliyor muyuz!? Bunu yapabiliyorsak sınavı kazanma yolundayız demektir. Aksi halde kazanmanın olmadığı yerde kaybetmekten Başka ne olabilir.!? 

—Bilhassa zevk ve keyfe bakan harcamalardan bir kısıntıya gidip de bu türden harcamaları bir kenarda biriktirip Gazze için yapılacak yardım kampanyalarını gözetir bir haletle tanışıklığımız var mı!? Varsa ne ala, kazanma sürecindeyiz demektir.

Yoksa sere serpe harcamalarımıza devam edip de yardıma gelince, yasak savar gibi bir tutumla işi geçiştirmeye devam ediyorsak, kayıp içindeyiz demektir.

 - Ailevi bir problem olmadığı halde Gazzede ve benzeri İslam beldelerinde zulüm gören ehli İslam'ın derdiyle dertmend olmanın yansımalarıyla üzerimizde bariz bir durgunluk ve neşesizlik hali varsa, bu konuda geçer notu hak etmişiz demektir. 

Gülmelerimizde ve neşelenmelerimizde hiçbir azalma ve eksilme yoksa kaybetme sürecinde olduğumuzun resmidir. Kudüs Fatih'inin, fetih gerçekleşinceye kadar gülmeyi kendisine yasakladığını hep biliyoruz. Bunları hatırlamanın, hatırlayıp da kendi çapımızda bir şekilde uygulamaya koymanın tam zamanı değil mi?

—Uğradığımız ufak tefek ekonomik zararlar için üzülürken, Filistinli kardeşlerimizin enkaza dönmüş olan yurtlarını düşünmeye gönlümüz intikal etmiyorsa, "Müslümanların derdi ile dertlenmeyen Bizden değildir" Hadis-i şerifini bir daha yeniden değerlendirmemiz lazım gelir diye düşünürüz.

Hasılı, hayatımızın farklı farklı aşamalarında, zulüm gören kardeşlerimizin acılarıyla buluşturacak bir yol aramayı kendimize vazife edilmeliyiz. Yoksa bugünlerde geçer ama ileride, bir vicdan muhasebesi yapmak üzere geriye dönüp baktığımız zaman başımızı öne eğdirecek ve derin pişmanlıklara neden olacak bir tavır, tutum ve gidişat içinde olduğumuzu görürsek, telafisi mümkün olmayan acılara mahkum olabiliriz.

Rabbim her nevi İmtihanı kazanmış olarak huzuruna aldığı bahtiyarlar arasına bizleri de dahil eylesin! Amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih KAPLANER Arşivi