Cumhuriyet tarihi boyunca ülkede süre gelen sorunlara bütünlüklü bir perspektifle baktığımız zaman adeta kronikleşen sorunların olduğunu görmekteyiz.
Sosyal, ekonomik, politik, kültürel ve eğitim gibi alanlarda ciddi düzeylere ulaşmış sorunları ayrı başlıklarda ele almak, başlı başına yazı dizisi gerektiği için ana hatlarıyla, maddeler halinde hatırlamakta fayda var. Tüm sorun alanları bir birleriyle ilişkili olmalarından dolayı, meselelere bu eksenden bakmak yararlı olacaktır. Aslında tüm sorunların düğüm noktasını ülkenin demokratikleşme sorunu olarak ifade etmek mümkün. Demokratik olmayan bir anayasa, liyakatsiz bürokrat ve diplomatlar, hukuk sisteminin eleğe dönmüş olması ve merkezi yönetimin adem-i merkeziyetçilikten uzak olan jakoben uygulamaları, söz konusu sorunsalları içinden çıkılamaz boyutlara taşımıştır.
Ülke yönetim sistemi her ne kadar demokratik ve sosyal hukuk devleti olarak geçse de, bu başlıkların hepsi lokal uygulamalar dışında, gelişmiş demokratik ülkelerle kıyaslandığında, geri kalmış ülkelerle yan yana durduğumuzu söyleyebiliriz.
1921 anayasasından sonra hayata geçen 1924 anayasası, bir öncekinden daha geri olduğu gerçeğini tüm anayasa uzmanları kabul etmektedir. Aynı durum 1961 anayasası ile 1982 anayasaları arasındaki niteliksel farkta da görmek mümkün. Ülke, bu anlamda daha ileriye değil geriye doğru gitmiştir.2017 referandumundan sonra geçiş yapılan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle, otoriteryanist bir anlayış hâkim kılınmaya çalışılmıştır. Bu sistem bizi Ortadoğu istikametine doğru götürerek adaletin terazisini sekteye uğratmıştır.
1990’ lı yıllardan bu yana gerek ülkede gerekse dünyada meydana gelen küresel çaptaki gelişmeler ve özellikle 2000’li yılların son dönemleriyle beraber temel sorun alanları daha da sıkıntılı noktalara doğru gitmiştir. Şimdi gelin bu sorun alanlarını temel başlıklarıyla özetlemeye çalışalım;
• Kürt Sorunu
• Alevi Sorunu
• Temel hak ve özgürlükler sorunu
• İşsizlik sorunu
• Eğitimin niteliği
• Çevre Sorunları
• Tarım Sorunları
• Kadına şiddet
Yukarıda sıralanan temel sorun alanlarına daha fazla sorunlar eklenebilir ama bu işaret edilen sorun alanları neredeyse cumhuriyet dönemi boyunca hep süregelen ve hatta tabiri yerindeyse kronikleşen sorunlardır. Özellikle Kürt Sorunu, ülkenin, demokrasiyle imtihanının en büyük örneğini teşkil ettiğini söylemek yerinde olur. Öte yandan Alevi sorunu da hem demokratik yetmezlik hem de laikliğin gerçek manada hayat bulmamasının bir sonucu olduğunu vurgulamak bizi yanıltmayacaktır. Alevi kesiminin yaşadığı kültürel ve inançsal sorunlar ülkenin sicilinde kara bir leke olarak durmaktadır.
Temel hak ve özgürlükler, yurttaşlık bilincinin gelişmesine katkı sunmak yerine bireylerin ”tebaa” olarak yaşam sürmeleri için bu alanlar adeta rafa kaldırılmıştır. Kadına şiddeti engelleyen yasaların askıya alınması, İstanbul sözleşmesi gibi koruyucu anlaşmanın iptali, basının iktidar yönüyle baskılanması için çıkartılan sansür yasaları gibi yasalar hem özel yaşam alanını hem de düşünce özgürlüğünü tamimiyle olumsuz yönde etkileyen yaptırımlar olmuştur.
İşsizlik sorununa gelince, tüm hükümet dönemlerinde ne yazık ki acı bir gerçek olarak bu sorun artarak devam etmiştir. Güvenceli çalışma koşulları, maaşlar ve sosyal haklar hiçbir dönemde gelişmiş ülke düzeyinin yakınından bile geçmemiştir. Özellikle ataması yapılmayan yüzbinlerce öğretmenin, özel sektör sömürü düzenine mahkûm bırakılmaları, hiç olmadığı kadar acımasız koşulların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Hem öğretmen istihdam politikasındaki yanlışlar(öğretmenler sınavsız kura ile atanmalıdırlar.)hem de eğitim sistemindeki sorunlar katlanarak devam etmektedir. Gençlerimize dayatılan yoğun, akademik müfredatlar bireysel yeteneklerin açığa çıkmasını engellediği gibi, sınav endeksli olan eğitim sisteminde nitelikli bir başarının da ortaya çıkmasını engellemektedir. Gençlerimizin gerçek manada başarılarını ölçecek bir ölçme-değerlendirme sisteminin oluşturulması gerekmektedir.
Ülkeyi yönetenlerin, ihale odaklı, uzun vadeli faydaya dönük olmayan çıkarlardan dolayı yapılan barajlar, santraller ekolojik dengenin birçok yerde alt-üst olmasına ve birçok tarihi zenginliğin sular altında kalmasına sebep olmuştur. UNESCO dünya mirası adayı olan birçok yer bundan ötürü sular altında kalmıştır.(Hasan Keyf, Halfeti gibi)Öte yandan su kaynaklarının bilinçsizce kullanımı sonucunda dünya tatlı su rezervleri bakımından tehlike sınırında olduğumuz gerçeği oldukça endişe vericidir. Tarım arazilerinin imara açılması ve ithalat odaklı hareket edilmesinden dolayı, tarımsal üretimde küçük ülkelerin gerisine düşmüş durumdayız. Dışardan atık madde ithalinin son dönemlerde artmış olması ve 6 Şubatta meydan gelen Maraş ve Hatay depremlerin den sonra oluşan enkazlarının düzensiz bir şekilde istiflenmesi, ilerde kısa ve uzun vadede çevresel felaketlere yol açacak gibi gözükmektedir.
Ülkede son yıllarda gerçekleşen kadına şiddet ve kadın cinayetleri ile ilgili istatistikler bizi korkunç bir tabloyla karşı karşıya bırakmaktadır. Özellikle İstanbul sözleşmesinin askıya alınmış olması, kadına yönelik şiddeti adeta meşrulaştırmıştır. Son dönemlerde kadına şiddet yasası olan 6284 yasası ile ilgili yapılan tartışmalar bu alanda daha zorlu süreçlerin yaşanabileceğini göstermektedir.
Sözün özü; yazı boyunca genel olarak değinilen sorunsalların çözümü olmadan ileri bir ülke seviyesine gelmemiz mümkün değildir. Öncelikle demokratik bir anayasa ve samimi, dürüst bir yönetime ihtiyacımız var. Bunun için tüm toplum kesimlerinin seferberlik ruhuyla hareket etmesi gerekmektedir. Adeta kangrenleşen sorunların çözümüne dair tartışmalar ve çareler seçimlere havale edilmeyecek kadar sınırları aşmış durumda. Dolayısıyla demokratik bir cumhuriyet için amasız fakatsız ayağa kalma zamanı…