Şeyhmus Kaya

Şeyhmus Kaya

Sosyal çürüme

Sosyal çürüme

Sosyal çürüme yada toplumsal çürüme kavramı, literatürde her ne kadar sosyal bozulma yada Emile Durkheim’ in Anomi kavramıyla yakınlık gösterse de niteliksel olarak farklı bir olguyu ifade etmektedir.

Sosyal bozulma, daha çok sosyal yaşamda meydana gelen değişimi, fonksiyon bozukluğunu yada çöküşü ifade ederken, Durkheim’ in Anomi dediği şey ise, bireyin toplumla olan bağının kopması soncunda oluşan olumsuz durumları ifade eder. Bir başka deyişle bireyin toplumdan kopması sonucunda meydan gelen değerler yitimi kaotik yansımalar yaratır. Durkheim bu duruma kısacası bireyin toplumun değerlerine karşı olma olarak özetler.

Yukarıdaki iki yaygın kavram paralelinde sosyal çürüme kavramı yada olgusu , sosyal bozulma kavram değerlendirmesi olan modern toplumlarda eskiye dair ne varsa ortadan kalkarak yerine yenilerinin gelmesinden ziyade var olan düzenin ne eskiyi koruduğu nede yeniyi getirebildiği çarpık durumu işaret etmektedir.

Sosyal çürüme, tüm toplumsal dinamiklerin yani kurumların işlevini yitirerek zayıflamasından kaynaklı olarak, ahlaki, kültürel, politik ve diğer alanlar da erozyon meydana gelme hali olarak ifade edilebilir. Bu olgu yeni bir durumdan ziyade niteliksiz bir toplumun oluşması, tabiri uygunsa arada kalma halini yansıtır. Aslında başka bir perspektiften bakıldığında da bu olguya sosyal travma sonrası dejenere olma hali olarak ta değerlendirilebilir.

Neoliberal uygulamaların hakim olduğu toplumlarda, insan emeğinin ve doğanın uğradığı sömürü ile salt tüketim kültürü ve sınıfsal çelişkilerin yarattığı yabancılaşmanın en son kerteye ulaşması sonucunda toplumsal sorunlar ile çatışmalar artarak sosyal bütünlüğü yani sosyal dengeyi bozmaktadır. Bu durumun benzer şeklini Otokratik rejimler de de görmek mümkün. Otokratik rejimler de toplumun baskılanması için oluşturulmak istenen hegemonik alan için tüm devlet aygıtları seferber edilir. Bu aygıtlar aracılığıyla istenilen düzenin yaratılması için bireyler pasifize edilerek toplumsal bütünlük politik ,etnik ve inançsal kutuplara bölünür. Böylece toplumun belli bir kesimi konsolide edilerek başka bir kesim de ötekileştirilerek güç alanı pekiştirilmeye ve kalıcı hale getirilmeye çalışılır. Kurulan düzenden yana davrananlar ayrıcalıklı hale getirilirken, düzen karşısında olanlarda marjinalleştirilerek düzen bu şekilde ayrıştırma üzerinden yeniden kurulur. Kendin den olanların her türlü imkana meşru yada gayri meşru bir şekilde ulaşabilirken, düzenden yana olmayanların ise en temel hakları bile tehdit altına alınmaktadır. Toplumun kısa vadede etki altına alınmasında medya, hukuk ve özellikle inançlar birer algı oluşturma aparatları olarak kullanılır. Eğitim ve ekonomi gibi dinamikler de toplumun uzun vadede yeniden inşa edilmesi için etkin olarak kullanılır. Ayrıştırılan ve iki kutba bölünen toplumun bir kesimi iktidarın yanında yer alarak devlet nimetleri ile gücünden yararlanırken, dışlanan diğer kesimde, en küçük muhalefette bulunmaları durumunda dahi kolluk güçleri ile hukuk yanlı olarak kullanılarak “terbiye edilmeye” çalışılır. Böylelikle hem tutuklanmak hem de geçim imkanlarını kaybetmek istemeyen önemli bir nüfuz ya istenilen nokta ya çekilmekte yada etkisizleştirilmektedir. Hak arayışında olanlara yapılan acımasız yaptırımlar aracılığıyla yaratılmak istenen düzen için baskı aygıtları birer maşa olarak toplumun ensesinde tutularak sahip oldukları değerlerden kopuşların gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır.

Demokratik anlayıştan uzak böylesi baskıcı otokratik sistemlerde baskı altına alınan bireylerin toplumsal aidiyet duygusu zayıflatılarak sadece iktidara biat etme yada devlet kutsanarak düzene bağlı hale getirilir. Demokratik yurttaşlıktan uzaklaşan bireyler modern kul’a yani birer modern tebaa'ya dönüşmeye başlar. Bu durumda kendisinden ve hatta ortak toplumsal değerlerden uzaklaşan birey, yozlaşmaya ve hatta yaratılan pragmatist düzenin içinde son derece çıkarcı olmaya başlar. Bunun neticesinde toplum-birey ve birey toplum ilişkisi tahribata uğrayarak insanları bir arada tutan çoğulcu kolektif demokratik değerler bozulmaya yol açar.Ne düzenden olan nede karşısında olan bir" paradoksal sosyal yapı" oluşmaya başlar buda beraberinde toplumun her birimine sirayet edecek olan çürümeyi getirir.

Ortaçağ Avrupa’sı ile günümüz Ortadoğu coğrafyası sosyal çürümeye en büyük örnekleri barındırmaktadır. İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliamlar başta olmak üzere, Taliban hükümetinin çağ ve din dışı uygulamaları ile nihayetinde 2011 yılında başlayın daha sonra büyük bir trajediye dönüşen Suriye iç savaşında dünyanın dört bir tarafından sôzde rejime karşı savaşmak için Suriye ye giden cihatçı grupların yaptığı katliamlar ile kadın ve çocuk tecavüzleri ile kadınların pazarlarda satılması( özellikle Ezidi kadınlar)insanlık tarihine büyük bir çürümüşlük örneği olarak geçmiştir. Ayrıca ülkemizde belli dönemlerde yaşananlar ve özellikle son yıllarda gerçeklesen kadın cinayetleri, para karşılığında öldürülen bebekler, bazı vakıflardaki çocuk istismarları ile yolsuzluklar, doğanın acımasızca talan edilmesi ve siyasi yozlaşma sosyal çürümeye en büyük örneklerdir.

Sosyal çürüme denilen ve toplumda derin tahribatlar yaratan bu olgunun düzeltilmesi hem kendi ülkemiz açısından hem de diğer antidemokratik, çarpık rejimler açısından nasıl olacak sorusuna verilebilecek net bir cevap olmamakla birlikte sanırım iyimser bir yaklaşımla baktığımızda her halde seferberlik ruhuyla yeni bir neslin "erdemli" bir şekilde yetiştirilmesiyle mümkün olabilecektir. Peki bunu kim nasıl yapacak sorusuna da lütfen siz cevap bulmaya çalışın!!!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus Kaya Arşivi