Umuda yolculuk
Umut, kelimenin tek anlamıyla yaşama tutunmak olarak ifade edilebilir. Umut kavramı, en duyuşsal ve en bilişsel düzeyde bireyin hayata dair soyut ve somut beklentileri ortaya koymaya çalıştığı derinlikli bir alandır
Umut, geleceğe dönük iyi şeylerin gerçekleşebileceğine olan inancı yansıtır. İnsana harekete geçme ve mücadele etme gücü verir. Bireyin istediğine ulaşabileceği düşüncesini besleyerek büyütür. John Steinbeck ‘in “ O kadar çok anlatırdı ki, ben de belki bir gün gerçekleştiririz hayalimizi diye umut etmeye başladım” sözü, varılmak istenenin değeri onu çok istemeye dayalı olduğunu anlamamız açısından dikkat çekicidir. Öte yandan hayata tutunma umudu en olmaz zamanlarda bile hayat iksiri gibi gelir. Edgar Allan Poe’nın şu sözü bu açıdan değerlidir. ”umut, her türlü işkencenin üstünde, ötesinde olan umut engizisyon zindanlarında ölümü bekleyenlerin kulağına bile kurtuluşu fısıldayan umut!”
Umut var olduğu sürece yaşam devam eder ve hiçbir zaman çaresiz kalınmaz.” Hiçbir zaman hiçbir umut yok diye bir şey olamaz” sözü Dostoyevski tarafından ortaya atılırken umudun asla yok olmayacağına işaret etmeyi amaçlamış olmalı.
Güneşin Öldüğü Gün kitabının yazarı olan Yan Lianke nin kitabından birkaç alıntı yapmak iyi olacaktır.
“insanlar rüyalara inanıyor ama gerçeğe inanmıyordu, çok tuhaf “
Yine aynı eserden; “sanki hiç bitmeyecekti. Yeni gün hiç gelmeyecekti sanki .Önceki gece hiç bitmemişti, gece çek çek bitmeyen , siyah bir iplik yumağı gibi sonsuzdu sanki “
“Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tat yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgarlarında
Ardında savrulsun umut yaprakları,
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerin de onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular…
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları”
Özdemir Asaf ne güzel duygu katmış bu güzel mısralarıyla özlem duyulana, yaşanması gerekenlere.
İnsan umut kavramına girince kendisini derya deniz bir alanın ortasında hissedebiliyor.Dolayısıyla umuda dair sözler, şiirler, kitaplar ve filmler neredeyse sonsuz sayıda .1990 yılında çekilen yabancı dilde en iyi film akademi ödülünü alan “Umuda Yolculuk” filmin de Maraşlı bir alevi ailenin hayalini kurdukları İsviçre ye yasadışı yollarla girme maceraları anlatılır. Filmin içerigi ve teması konumuz açısından izlemeye değer niteliktedir.
Sizlerle konuyla bağlantılı aklıma ilk etapta gelenleri paylaşmaya çalıştım esas mesele yazının başlığında olduğu gibi umutla işlemeye çalışacağım şey, huzur ve güveni başka coğrafyalarda , kendi öz yurdundan uzaklarda arama istek veya zorunluluğuna birazda olsa dikkat çekmektir.
Ülkemizde 1960 ile 1973 yılları arasında ilk büyük ülke dışı göçü yaşandı( 800k) daha sonra ki zamanlarda bu oran aşama aşama devam etti (özellikle Almanya' ya)Bu göçler daha çok yoğunluklu olarak ekonomik amaçlı gerçekleşti. 1980 darbesinin olduğu dönemde siyasi sığınma amacıyla Avrupa’nın bir çok ülkesine binlerce insan yasal ve kaçak yollarla başvurdu. Son 20 yıla baktığımızda gerek ekonomik gerekse siyasi sebeplerle olsun göç edenlerin niteliği son 60 yılın en vasıflı göçü olduğunu söylemek mümkün. Özellikle son 10 yılda en az 6 bin doktor ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Ayrıca son yıllarda 10 bin den fazla akademisyen ne yazık ki yurtdışına göç etti. Beyin göçünün yoğunlaştığı son yılların istatistiklerine baktığımız da sanatçısından tutun şairine, yazarlardan tutun muhalif siyasi şahsiyetlere kadar binlerce değerli insan ülkeyi terk etmek zorunda kaldı yada bırakıldı.
2011 Yılında Suriye de meydana gelen savaşla beraber kendi ülkelerinden başka ülkelere kaçmak zorunda kalan milyonlarca vasıflı ve vasıfsız insan adeta o ülkenin boşalmasına yol açtı. Öte yandan sığınılan yerlerde de farklı Sosyolojik,ekonomik ve politik sorunlar yaşandı ve yaşanmaya devam etmektedir.
1950'li yılların başında hem Avrupa'ya hem de ABD'ye Afrika ve üçüncü dünya ülkeleri olarak ifade edilen ülkelerden gerek iç savaşlar yüzünden olsun gerekse kötü yaşam koşullardan kaynaklı olarak milyonlarca insan toprağını terk etmek zorunda kaldı. Göç yollarında umuda yapılan yolculukların önemli bir kısmı ne yazı ki trajik tabloların oluşmasına yol açtı. Binlerce insan ya göç yollarında yaşamlarını kaybetti yada ülkelerine geri yollandı.
Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere BM, AB Yaşanan göçlerden önemli oranda sorumludurlar. Kendi ülkelerinde güven ve huzurlu bir yaşam imkanı bulamayan milyonlarca insanın umuda yolculuğu halen sürmektedir. Küresel çaptaki bu sömürü sistemi ve eşitsiz dünya düzeni sürdüğü sürece ne yazık ki göç yollarında her türlü hikayeyi yaşamaya devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.