Sporu kirleten nefrete No pasarán
“Nefreti sıradanlaştıranlar, vicdan karşısında yenilir.”
Son dönemlerde Amedspor’a yönelik artan baskılar, hedef göstermeler ve organize nefret dili, sporun çok ötesinde bir anlam taşımaktadır. Yaşananlar yalnızca bir futbol kulübünü değil; birlikte yaşama iradesini, toplumsal barışı ve demokratik değerleri hedef almaktadır. Aynı zihniyetin, yıllardır barış ve demokrasi mücadelesiyle anılan Leyla Zana’ya yönelik açık saygısızlıkta da kendini göstermesi, meselenin münferit değil, sistematik olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Bursa’da oynanan karşılaşmada tribünlerden Leyla Zana’ya yönelik edilen küfürler, nefret dilinin en çıplak hâlidir. Bu çirkin saldırıya karşı Bursaspor’a verilen sembolik ve komik denebilecek para cezası, adalet duygusunu zedelemiş; bu tür küfürlerin fiilen meşrulaştırılmasına yol açmıştır. Caydırıcılıktan uzak bu karar, nefret söylemine açık bir cesaretlendirme niteliği taşımaktadır.
Nitekim bu mesaj kısa sürede karşılık bulmuş; Bursaspor taraftarlarının ardından başka takımların taraftarları tarafından da benzer küfürlerin edilmesi, nefretin nasıl hızla yayıldığını göstermiştir. Cezasızlık politikası, bu dili durdurmak yerine sıradanlaştırmış, küfür ve hakareti tribünlerin olağan bir parçası hâline getirmiştir. Bugün sessiz kalınan her saldırı, yarın daha pervasız ve örgütlü girişimlerin zeminini hazırlamaktadır.
Tüm bunların, barış sürecine dair çalışmaların en yoğun biçimde sürdürüldüğü bir dönemde yaşanıyor olması son derece dikkat çekicidir. Bu ülkeye huzurun ve barışın gelmesini istemeyenlerin, süreci baltalamak için her alanda devreye girdiği açıktır. Spor sahaları, tribünler, akademik alanlar ve siyaset; kimi zaman bilinçli, kimi zaman sorumsuzca bu karanlık amaca hizmet edecek şekilde kullanılmaktadır.
Bu tabloyu daha da trajikomik hâle getiren ise, Bursaspor’un destekçisi olduğunu iddia edip Uludağ Gazoz içerek tribünlerdeki küfürbazlığı destekleyenlerdir. Bir yandan “değer”, “ahlak” ve “yerlilik” söylemleriyle poz verip, diğer yandan açık bir nefret diline alkış tutmak; ancak bu kadar çelişkili ve gülünç olabilir.
Daha da vahimi, bu tabloya akademik unvanlar arkasına saklanarak meşruiyet kazandırmaya çalışanların varlığıdır. Kendini “profesör” olarak tanıtan bir profesör bozuntusunun, küfrü ve nefreti aklamaya kalkması karşısında söylenecek söz gerçekten bulunmamaktadır. Bilimin, aklın ve etik sorumluluğun olması gereken yerde; hoyratlık ve ucuz tribün dili sergilenmektedir. Bu durum yalnızca utanç vericidir.
Ancak bilinmelidir ki; bu karanlığı büyütmeye çalışanlar siyasetçi, taraftar, akademisyen ya da başka bir sıfat taşıyor olabilir. Kim olurlarsa olsunlar, barış iradesini boğamayacaklar. Nefret diliyle, provokasyonla ve cezasızlıkla bu toplumu teslim alamayacaklar.
Amedspor’un sahadaki onurlu mücadelesi de, Leyla Zana’nın yıllardır barışı savunan sözü de bu karanlığa teslim olmayacaktır. Çünkü bu topraklarda hâlâ eşitlikten, adaletten ve birlikte yaşamaktan yana olan güçlü bir toplumsal vicdan vardır.
İşte bu yüzden bir kez daha yüksek sesle söylüyoruz: No Pasarán.
Nefrete No pasarán.
Baskıya No pasarán.
Cezasızlık ve sıradanlaştırmaya No pasarán.
Bu ülkenin barış umudunu, sporun onurunu ve toplumsal vicdanı kirletelenlere No pasarán.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.