Mustafa Yıldız

Mustafa Yıldız

Barış Yasası: Tüm toplumsal yaralarımızı iyileştirecek kurtuluş reçetesidir

Barış Yasası: Tüm toplumsal yaralarımızı iyileştirecek kurtuluş reçetesidir

Türkiye’nin siyasi tarihinde “darbe” kelimesi, adeta bir lanet gibi dolaşıyor. 1960’tan 2016’ya uzanan bu zincir, demokrasiyi her seferinde baltalayan bir alışkanlık haline gelmiş – sosyolog Pierre Bourdieu’nun tabiriyle bir “habitus.” Bu habitus, yalnızca ordunun değil, siyasi elitlerin, bürokrasinin ve toplumun kriz anlarındaki reflekslerinin bir sonucu olarak kendini gösteriyor. İşte bu noktada, Abdullah Öcalan’ın son açıklamalarında dile getirdiği “barış yasası” fikri, yalnızca Kürt sorunu değil, tüm ülkenin demokrasi dışı müdahalelerden kurtuluşu için potansiyel bir dönüm noktası olarak öne çıkmaktadır.

Barış Yasası Nedir?

Öcalan, İmralı’dan DEM Parti heyeti aracılığıyla yaptığı açıklamada, bu yasayı “özgün ve bütüncül hukuka dayalı” bir çerçeve olarak tanımlıyor. Hedef, siyasi şiddet ve darbe mekanizmalarını Türkiye’nin gündeminden tamamen silmek. Geçmiş çözüm süreçlerinde yaşanan sabotajlar, darbe girişimleri ve toplumsal kutuplaşmalar, Öcalan’ın deyişiyle bir “darbe mekaniği habitusu”nun ürünleri.

Barış yasası, Kürtlerin cumhuriyete hukuk yoluyla katılımını güvence altına alarak, en geniş toplumsal birlikteliği hedefleyen bir demokratik cumhuriyet inşasını öngörmeli. Yani, silahlar susacak, şiddet bitecek ve yerine yasal bir garantiler gelecek.

Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı çağrı, bu fikrin temelini oluşturuyor. PKK’ya silah bırakma ve kendini feshetme emri veren o metin, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı olur” diyordu. Barış yasası, işte bu çağrıyı somutlaştıran bir adım olarak görülmelidir.

Tarihsel örnekler, yasa ihtiyacını güçlendiriyor: 1925 Takrir-i Sükûn’dan 1960, 1971 ve 1980 darbelerine, 28 Şubat sürecinden 2016 darbe girişimine kadar Türkiye, demokratik süreçlerin sık sık kesintiye uğradığını gördü. Bu birikim, darbe habitusunun toplumsal hafızaya ne denli yerleştiğini gösteriyor.

Bu konuda dünya örnekleri de yol gösterici olabilir:

Güney Afrika – Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu (TRC): Devlet ve örgütlerin yükümlülüklerini hukuki güvence altına alarak toplumsal barış sağladı.

İspanya – ETA: Silah bırakma süreci ve siyasi entegrasyon hukuki çerçevede gerçekleştirildi.

Kuzey İrlanda : Toplumsal mekanizmalar ve mağdur hakları kurumsallaştırıldı.

Türkiye’de benzer bir çerçevenin eksikliği, barış yasasının gerekliliğini daha da artırıyor.

Barış yasası yenilikler getirilmeli.

Bu yasa, sadece Kürt-Türk ilişkilerini değil, tüm toplumsal yaraları iyileştirmeyi hedeflemeli.

Özellikle:

Kimliklere saygıyı,

Özgür ifade ve demokratik örgütlenmeyi,

Siyasi şiddet ve darbelerin önlenmesini

Hukuki güvence gibi somut kazanımlar gibi yenilikleri içermeli. Aşırı milliyetçilikten ve dar görüşlü ulus-devlet anlayışından uzak bir yaklaşım benimsenmeli.

Türkiye, darbe geleneğini aşmak için güçlü bir iradeye sahip. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısı, Cumhurbaşkanı’nın tutumu ve muhalefetin olumlu yaklaşımı, reform için uygun bir iklim yaratıyor. Ancak, süreç hâlâ sabotaj ve geri dönüş riskleri taşıyor. Barış yasası, bu riskleri bertaraf edecek yasal bir kalkan olarak konumlanabilir.

Aynı zamanda böyle bir çalışma ile ilgili eleştiriler de kaçınılmaz olacaktır. Bazıları yasayı “taviz” olarak görebilir. Bazıları “ütopya” diye nitelendirebilir. Devletin güvenlik kaygıları ve geçmiş suçların ele alınması sorunu hâlâ tartışmalı. Bu sorulara yanıt bulunmadan yasayı uygulamak zordur. Ancak tarih gösteriyor ki, inkar ve şiddet politikaları sadece ülkeyi derin uçurumlara sürüklemiştir.

Sonuç: Barış Yasası Türkiye’nin Geleceğini Şekillendirebilir. Barış yasası, Türkiye’nin demokrasi dışı müdahalelerden kurtulması için somut bir fırsat sunuyor. Bu fırsat kaçırılırsa, darbe habitusu yeniden kendini gösterebilir. Siyasiler, toplumsal aktörler ve tüm toplum, bu süreçte sorumluluk almalı. Çünkü barış, yasasız olmaz; hukuk ve demokrasi ile taçlanmadığı sürece, kalıcıda olamaz.

Barış yasasını “Barış yüzyılına geçiş yasası” olarak adlandırmamız gerekir. Böyle bir düzenleme, aşırı milliyetçilikten ayrı ulus-devlet hayallerine kadar her türlü savruluşu ortadan kaldıracaktır. Yerine, kimliklere saygı, özgür ifade ve demokratik örgütlenmeyi koyacaktır. Bu, sadece Kürt-Türk sorunu değil, tüm toplumsal yaralarımızı iyileştirecek bir reçete olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yıldız Arşivi