Suriye'de 61 yıllık Baas rejimi yıkıldı
Dünyanın tümü Suriye’yi konuştu. Hemen herkes yazdı çizdi. 27 Kasım’da başlatılan harekat, 8 Aralık'ta Şam'ın ele geçirilmesiyle Suriye'de yeni bir dönem başladı. Suriye yönetimi Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) tarafından ele geçirildi.
Esad'ı deviren HTŞ, öne çıksa da belli devletlerin desteğini aldıkları açıkça ortada. Herkesin aklındaki soru bundan sonra ne olacak?
Şam'ı yöneten HTŞ, başta Türkiye olmak üzere dünyanın tamamı tarafından terör örgütü olarak kabul edilse de, yine başta Türkiye olmak üzere dünya basını HTŞ lideri ile röportaj yapmak yarışına girdiler.
Daha dün terörist olan Golanî Yani (Ahmet Al Şaar gerçek ismi)neredeyse kahraman Golanî oldu. Emevi camiinde namaz kılma hasretini çeken başta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerine hemen MİT Başkanı İbrahim Kalın'a kısmet oldu.
Tabii tüm bu gelişmeler ışığında Rojavalı Kürtlerin veya Suriye demokratik güçlerin kontrolündeki bölgede ki durumu ve Türkiye'nin buna tepkisi ne olacaktır?
Türkiye, karada Suriye Milli Ordusu'nu (SMO) harekete geçirerek ve hava desteği sağlayarak, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrolünde bulunan başta Tel Rıfat ve Şehba bölgelerine saldırdı. Bu bölgede bulunan yaklaşık iki yüz bin insan, Afrin'den göç etmek zorunda kalan Kürtlerdi. Bunlarla yetinmeyen Türkiye, kendisine bağlı güçlerin hedefini Minbiç olarak belirledi. Tabii Türkiye, daha önce Kürtlerin yardımıyla IŞİD saldırıları sonucu yerini değiştirmek zorunda kaldığı Süleyman Şah Türbesi'ni bu sefer Suriye Milli Ordusu ile Minbiç'e taşımayı planlıyordu. Ve bunu içeride zafer, aynı zamanda Milli Ordusu için içerden gelecek tepkilerin önünü kesmek amacıyla yapıyordu. Ancak ABD'nin telkinleriyle hesapları tutmadı ve SDG ile SMO arasında ateşkes sağlandı.
Şimdilik burada istediğini alamayan Türkiye, şimdi de Suriye'yi; HTŞ mi, El Kaide mi, IŞİD mi, El Nusra mı yönetir? Türkiye bunlarla değil de, aman ha Kürtler söz sahibi olmasın da gerisi kabulümüzdür yaklaşımında.
Bunlar da yetmezmiş gibi, sanki Kürtlere değil de teröre ve terör örgütlerine karşılar. Peki sahada desteklediklerinin tümü terör örgütleri listesinde değil mi? Bu ne lahana, ne perhiz?
Dün terörist dedikleriyle fotoğraf vermekten çekinmeyen Türkiye, Suriye'de yaşananları fotoğraflamak ve haber yapmaya çalışan iki gazeteciyi, Tishrin Barajı ile Sirrin beldesi arasındaki bölgede SİHA'larla vurarak öldürdü, şoför ise yaralandı. Öldürülen gazeteciler için ise örgüt mensubu diye haber yaptılar.
Vurulan gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Taştan, yıllarca Türkiye ve bölgede mesleklerini yapmaya çalışan ve birçok kez gözaltına alınmalarına rağmen işlerini severek yapmak için buralardan ayrılmak zorunda kaldılar. Oysa bu şekilde gazetecileri vurmak, yani suikast düzenlemek hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta suçtur. Esasen uluslararası hukukta suç olduğu gibi, Cenevre (savaş hukuku) sözleşmelerinin ortak 3. maddesi sivilleri kasten öldürmeyi yasaklar. Medeni ve siyasi haklar sözleşmesinin (UMSH) 6. maddesi de yasaklar. Hukuki çerçeve bu. Cihan Bilgin ve Nazım Taştan bir yeremi, birine mi saldırmıştı? Hayır. Tek suçları Kürt olmaktı ve doğru haber yapmaktı. 1990'lardan bu yana birçok Kürt gazeteci vurularak öldürüldü ve vuranlara cezasızlık politikası uygulandı. Şimdi Cihan Bilgin ve Nazım Taştan için ses yükseltilmese, ne zaman sesimiz yükselecek?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.