Bir bilgenin ardından: Mamoste Prof. Dr. Kadri Yıldırım’a minnetle
“Bazı insanlar kitap değil, kütüphanedir. Kadri Yıldırım onlardandı.”
Her insanın hayatında, yalnızca bilgisinden değil, duruşundan, cesaretinden ve yürek temizliğinden öğrenilecek insanlar vardır.
Benim için bu isim, hiç kuşkusuz Prof. Dr. Kadri Yıldırım’dır.
Onu ilk kez daha ilkokul öğretmeni iken tanıdım; o gün bugündür üzerimdeki etkisi hiç azalmadı. O zamanlar Harran Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyordu, sonrasında doktora yolculuğuna başladı.
O yıllarda bile konuşmalarındaki derinlik, bilgisindeki genişlik insanı büyülüyordu. Sanki kadim Kürt medreselerinin ruhu, modern üniversite kürsülerinde yeniden can bulmuş gibiydi.
Yıllar geçti, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak geldi.
Odasına her girdiğimde hayranlıkla bakardım; raflara sığmayan kitaplar, masasında üst üste duran defterler, duvarları bile ilimle dolu bir mekân…
Ama asıl kütüphane onun hafızasındaydı.
Bir konu açıldığında Arapça, Kürtçe, Farsça veya Türkçe fark etmezdi — kaynakları, isimleri, tarihleri ezbere bilirdi.
Sadece bir ilahiyatçı değil, aynı zamanda Kürt edebiyatının ustası, dilinin ve kültürünün savunucusu bir bilgeydi.
Kadri Hoca yalnızca bir akademisyen değildi; o, doğruların peşinde giden bir vicdandı.
Birlikte Bingöl’de verdiğimiz bir konferanstan dönüşte, askerler yolu kesmişti. Orada yaşanan diyalog hâlâ kulaklarımda:
Bir Binbaşı “Bütün Kürtler teröristtir” dediğinde, Kadri Hoca hiç tereddüt etmeden, gözlerinin içine bakarak “Asıl sen böyle düşündüğün için teröristsin!” dedi.
O cümle, cesaretin kitabına yazılacak bir cümleydi.
O an anladım ki Kadri Hoca sadece bir akademisyen değil, hakikatin adamıydı.
Bu duruşu, onu hem halkın hem de öğrencilerinin gözünde unutulmaz kıldı.
Daha sonra Mardin Artuklu Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yaptı; orada da Kürt dili, kültürü ve edebiyatı için büyük emekler verdi.
Kürtçe’nin akademik bir dil olarak yaşaması ve öğretilmesi onun çabalarıyla mümkün oldu.
Bu yönüyle o, yalnızca bir bilim insanı değil, aynı zamanda **bir kültür mimarıydı.**
2015’te HDP’den Siirt milletvekili seçildiğinde, artık sesi yalnızca üniversite kürsülerinde değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde yankılanıyordu.
Konuşmalarını hep hayranlıkla izledim; korkmadan, eğilmeden, kimseye yaranmadan konuşurdu.
Onun için hakikat, hangi ortamda olursa olsun, söylenmesi gereken bir şeydi.
Ve o, bunu hayatının sonuna kadar yaptı.
Ne yazık ki, ölüm haberi geldiğinde önce inanmak istemedim.
Çünkü o kadar erken ayrıldı ki bu dünyadan…
Hâlâ çok şey öğretecek, söyleyecek sözü vardı.
Eğer bugün yaşasaydı, Kürt halkına, bu coğrafyaya ve ilim dünyasına daha da büyük katkılar sunacaktı.
Ama her şeye rağmen, ardında ışıkla dolu bir miras bıraktı.
Kadri Hoca bu toplumda belki de en son eleştirilecek insandı.
Görevini her yerde, her şartta fazlasıyla yaptı.
Bir ilahiyatçıydı ama inancını dogmalara değil, insana ve hakikate dayandırdı.
Bir profesördü ama unvanını değil, bilgisini ve ahlakını öne çıkardı.
Bir Kürt’tü ama Kürtlüğünü hiçbir zaman ırkçılık değil, onur olarak taşıdı.
Bugün onu anarken içimde hem bir minnet hem bir özlem var.
Onun cesaretine, bilgeliğine ve insanlığına bu ülkenin, bu halkın çok ihtiyacı var.
Ama eminim ki o, yetiştirdiği öğrencilerde, kaleme aldığı kitaplarda ve ilimle yoğrulmuş sözlerinde yaşamaya devam ediyor.
Ruhu şad, mekânı nur olsun Kadri Hoca.
Seni tanımak bir onurdu, senden öğrenmek bir nimetti.
Ve biz, senden öğrendiğimiz doğrularla, bu karanlık zamanlarda bile yürümeye devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.