Arslan ÖZDEMİR

Arslan ÖZDEMİR

Sosyoloji açısından kan davaları

Sosyoloji açısından kan davaları

Bir şiddet türü olarak kan davası dünyanın birçok yerinde görüle(bile)n bir toplumsal olgudur. Böyle olmakla birlikte kan gütme eylemi, yaşanma biçimi ve yoğunluğuna göre zaman ve mekân bağlamında farklılık gösterebilmektedir. Toplumdan topluma ve zaman içinde farklıklar göstermesi bu olgunun toplumsal-kültürel olduğunu gösterir.

Sosyolojik olarak kan davaları geleneksel toplumlarda çokça başvurulan bir davranış biçimidir. Süreklilik arz eden, güçlü bir siyasal otoritenin bulunmadığı yerde, bir öldürme olayını takiben kanlı misillemelerin meydana gelmesi ve belli biçimlerde “bedel” ödenerek ya da bir hakemlik yoluyla sorunun giderilmesinin kolay kolay mümkün olmadığı bilinmektedir.

Bu toplumlarda meşru şiddet kullanma tekelini elinde tutan farklılaşmış bir toplumsal iktidar mekanizmasının bulunması temel neden olarak ileri sürülmektedir.

Etkin bir siyasi denetim eksikliğinin yanı sıra, kan davasına elverişli bir ortamı yaratan bir diğer etken, aşiretlerin ya da ailelerin bölümlenmiş şekilde beliren yapısı olduğu da ileri sürülebilir.

Köy Sosyolojisine göre Kan dâvası olayı özellikle köylerdeki toplumsal, ekonomik ve eğitsel sorunların kör düğüm olduğu bir noktadır.

Diyarbakır’ın Bismil ilçesinin Serçeler kırsal mahallesinde meydana gelen Kan davası Türkiye’de son yıllarda gerçekleşen en büyük olaylardan biridir. Dokuz insanın öldüğü bu olay,21. yy’ da çokça üzerinde durulması gereken bir olaydır.

Hukukun egemen olduğu, siyasi otoritenin varlığının tartışılmaz olduğu dile getirilen bir toplumda insanlar uzun namlulu silahlarla tıpkı iç savaşlarda çatıştığı gibi çatışmış ve sonucunca onlarca insanın etkilendiği,9(Dokuz) insanın öldüğü ve 3(üç) insanın yaralandığı bir sonuç ortaya çıkmıştır.

Bu olay sosyolojik olarak değerlendirildiğinde, sonucun, geçmiş yıllara dayanan bir kadastrodan kaynaklandığı görülmektedir. Kadastro; düzenli ve sağlam bir tapu sicili oluşturmak amacıyla bir ülkedeki bütün arazi, arsa ve mülklerin yerlerinin, alanlarının, sınırlarının, değerlerinin ve hukuksal durumlarının devlet eliyle saptanıp plana bağlanması işidir.

Resmi olarak hazineye ait olan ancak fiili olarak köy halkının tarım yaptığı 379 dönümlük arazi kadastro yapılırken yanlışlıkla başka bir köyün bireylerine verilmiş, itiraz üzerine yanlışlık düzeltilmiş ancak düzeltme diğer köy tarafından bu kez kabul edilmemiştir. Etkin bir siyasi denetim eksikliğinde sorun çözülememiş, bölgede yaygın olan Akil adamlar devreye girmiş(Toplumsal Hakemlik) onlarda çözememiş ve sorun çözülmedikçe çözülmez bir hale gelmiştir.

Ortaya çıkan sonuç sosyolojik olarak aileler arasında meşru şiddet kullanma hakkını doğurmuş ve ne zaman son bulacağı bilinmeyen bir durum ortaya çıkarmıştır. Çözülmeyen sorun bir kördüğüm noktasındadır. Bu durumdan o köylerde yaşayan birçok insan hem sosyolojik, hem psikolojik birçok olumsuzluklar yaşayacaktır.

Toplumsal bütün dinamikler kullanılarak daha da olumsuz sonuçların doğmasına engele olunabilir. Bunun için de öncelikle tabiki hukukun üstünlüğü ilkesi esas alınmalıdır. Bu sürecin devamını engelleyecek bütün tedbirler alınmalı özellikle bu süreçten çokça olumsuz etkilenen çocuklar ve kadınlara yönelik sosyo-psikolojik çalışmalar yürütülmelidir. Bu olay onlar için bir travma ve bu travmanın etkilerini olabildiğince aza indirgemek hepimizin görevidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arslan ÖZDEMİR Arşivi