Tükenmişlik, genel manada çabalamaya karşı duyulan isteksizlik, gücünü yitirmiş olma ve psikolojik bitkinlik durumlarıdır. Başka bir ifadeyle içsel enerji ve motivasyonun tükenip sona ermesi biçiminde de tanımlanabilir.
Tükenmişlik olgusu, çalışma hayatında sıkıntılı durumlarla ilintili, mesleki stres durumunu yansıtmaktadır.
Tükenmişlik Sendromu kavramı ilk kes 1975 yılında Herbert Freudenberger tarafından ortaya atılmış ve tıp literatürüne yerleşmiştir. Bu sendromda bireyler, yorgun, yoğun kaygı, başarısızlık hissi, tatminsizlik ve bitkinlik gibi durumları yaşarlar. Ayrıca hem iş hayatlarında hem de sosyal hayatlarında ciddi denge bozukluğuna girerler. Bu tür durumlar kimlik bunalımının yanında kendine ve işine yabancılaşmaya da yol açmaktadır. Kendine ve işine yabancılaşan birey, sorunlar karşısında çaresiz davranır, düşük enerji ve sağlıksız iletişim içinde olur, gelecek hakkında umutsuz ve karamsar davranır.
Tükenmişlik Sendromunun fiziksel ve psikolojik olmak üzere birçok farklı belirtileri mevcuttur. Bu sendromun en sık görülen belirtilerini şu şekilde sıralamak mümkün:
• *Sürekli negatif düşüncelere kapılmak
• *Bitkinlik ve aşırı yorgunluk
• *Umutsuzluk ve karamsarlık
• *Bedensel ve duygusal olarak yetersizlik hissi
• *Vücudun birçok yerinde oluşan ağrılar
• *Az uyuma ya da çok uyuma
Tükenmişlik sendromuna neden olan unsurlara baktığımız zaman bunları iki temel başlıkta toplamamız mümkün: Kişinin kendisinden kaynaklı nedenler ile kurumsal nedenler olarak gruplandırılabilir.
Kişinin kendisinden kaynaklı faktörlere baktığımızda özetle şu temel sorunları sıralayabiliriz:
• *Saldırgan kişilik yapısı
• *Rekabetçi kişilik
• *Egoistlik
• *Empatik olmama
• *Düşük öz yeterlilik
• *Yüksek beklentiler
• *Deneyim
• *işe aşırı bağlılık
• *Kişisel sınırlar(ilkeler, değerler vb)
Kurumsal faktörlere gelince temel olarak şu unsurlar sıralanabilir:
• *Adaletsizlik
• *iş yükü
• *Esnek Mesai
• *Düşük Ücretler
• *mobbing
• *Fiziki şartların yetersizliği
• *İş yeri rol belirsizliği
• *Kurum içi gerginlik ve çatışma
Öğretmenlik mesleği getirdiği sorumluluklar gereği sürekli insan ilişkilerine dayalı olması, fedakârlık gerektirmesi ve dönütlerin çeşitliliği açısından zor bir meslektir. Birçok düşünür, eğitim sistemlerindeki bozulma, öğretmenlere verilen değerin azlığı, deneyim ve yetenekler arasında zıtlıkların mevcudiyeti ile ekonomik yetersizlikler gibi dinamiklerin öğretmenlerde tükenmişliğe neden olduğunu belirtmiştir.
Tükenmişlik kuramcılarından Alderfer’e göre, aidiyet duygusu sağlanmamış bireyde yabancılaşma meydana gelir. Diğer bir kuramcı olan Herzberg’e göre adaletsizliğin olduğu yerlerde pesimist durumların yüksek olduğunu vurgulayarak bu durumun bireylerde tükenmişliğe yol açtığını belirtmiştir. Her iki düşürün yaklaşımını dikkate aldığımızda özellikle özel sektörde çalışan eğitimcilerde örgütsel sinizmin daha çok görüldüğünü ifade edebiliriz(örgütsel sinizm: çalışanların kurumlara karşı negatif tutumları ifade eder)Öğretmenlerin gerek özel kurumlarda gerekse kamu kurumlarında yaşanan hak ihlalleri ve diğer faktörler sebebiyle bu durumu yaşamaları kaçınılmazdır.
Eğitimcilerde çalışma koşulları ve mesleğe dışardan yapılan olumsuz yaklaşımlar sebebiyle en yaygın yaşanan tükenmişlik biçimleri şöyle sıralanabilir:
• *Duygusal yorgunluk
• *İş tatminsizliği(işlerin istendiği gibi yapılamaması)
• *Benlik yitimi(çaresiz ve işe yaramaz hissetme)
Günümüzde özel sektörde çalışan eğitim emekçilerinin yaşadıkları tüm tükenmişlik durumlarının altında yatan en önemli nedenler; çalışma koşullarının ve ekonomik imkânların meslekten bezdirecek seviyede olmasına dayandırabiliriz. Güvenceden yoksun, keyfiliklere maruz kalan her eğitimcinin motive olması, mesleğini sağlıklı bir şekilde icra etmesi mümkün değildir. Hem kamuda hem de özel sektörde çalışan eğitim emekçilerinin hakları konusunda her zamankinden daha cesur, kararlı ve dayanışma içinde hareket etmeleri oldukça önemlidir. Eğitimciler için insanca yaşam ve gerekli çalışma koşullarının sağlanması bir lütuf değil ahlaki ve hukuki bir zorunluluktur.