İtfaiyecilerin görev ahlakı ve gerçek tanıklıklar üzerine
"İtfaiyeci, ateşe koşan vicdandır; onun gecikmesi değil, cesareti ölçülür."
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanmasının ardından, uzun yıllar boyunca icra ettiğim aktif görevimden alınarak belediyeye bağlı İtfaiye Daire Başkanlığı'na gönderildim. Her ne kadar asli görevimden uzaklaştırılmış olmanın burukluğunu yaşasam da bu süreç bana bir başka gerçekliği yakından görme ve tanıma fırsatı verdi: İtfaiyecilik gibi zor, onurlu ve hayati bir mesleğin görünmeyen yüzünü.
İtfaiye teşkilatında bulunduğum süre boyunca, bu görevi yürüten personelin mesleğine ne denli sadakatle bağlı olduğunu bizzat gözlemleme imkânım oldu. Yangın ihbarı geldiği anda yaşanan hareketlilik, o dakikalarda tanık olunan hazırlık ve disiplin, başka hiçbir meslekte bu kadar net gözlemlenemez. Dakikalarla değil, saniyelerle yarışan ekipler vardı karşımda. Her bir personel, ekipmanını kontrol ediyor, görev aracına süratle biniyor ve yangın mahalline en hızlı şekilde ulaşmak için harekete geçiyordu. Bu telaş, bir acelecilik değil; yıllarca süren eğitimlerin, disiplinin ve insan hayatına duyulan saygının bir sonucuydu.
Yangınlar, doğal afetler ya da kazalar gibi olağanüstü durumlar, çoğu zaman bu insanların hayatlarının doğal bir parçasıydı. Onlar için gündelik yaşam; bir nöbetin, bir acil çağrının, bir kurtarma operasyonunun hemen öncesi ya da sonrasıydı. Her an, her saniye göreve çağrılacakmış gibi bir hazırlık içerisindeydiler. Boş vakitlerinde oturup vakit öldürmek yerine, fiziksel kondisyonlarını korumak adına spor yapıyor, ekipmanlarını gözden geçiriyor, araçların işleyişini kontrol ediyor ya da olası senaryolar üzerine planlamalar yapıyorlardı.
Buna rağmen, geçtiğimiz gün kamuoyuna yansıyan yangın olayında bazı çevrelerce dile getirilen eleştiriler ve suçlamalar, şahsi olarak beni üzdü. Çünkü ben oradaydım. Gördüm. Yaşadım. Tanık oldum. Hiçbir itfaiyeci görevini suistimal etmez. Bu iddia, sadece gerçekle örtüşmemekle kalmaz, aynı zamanda yıllarca bu görevi onuruyla sürdüren, canı pahasına müdahale eden emekçilerin emeğine, alın terine ve vicdanına açık bir hakarettir.
İtfaiyecilik; sadece yangın söndürmekten ibaret değildir. O, aynı zamanda bir insanı alevlerin arasından çekip alabilme sorumluluğunu, bir çocuğun boğulmak üzere olduğu bir su birikintisine tereddütsüz atlamayı, çöken bir binada nefes alan son insanı dakikalar içinde kurtarmayı da içinde barındırır. Bu meslek; korkunun değil, cesaretin; gafletin değil, teyakkuzun; ihmalkârlığın değil, fedakârlığın mesleğidir.
Biliyoruz ki her kurumda bireysel hatalar olabilir. Ancak bu tür münferit hataları tüm bir kurumu ve meslek grubunu zan altında bırakacak şekilde genellemek, haksızlığın en büyüğüdür. Hele ki toplumun en zor anlarında ilk koşanlardan biri olan itfaiyecilere yönelik böylesi haksız suçlamalar, yalnızca kurumun değil, vicdanlarımızın da yıpranmasına neden olur.
Bugün burada bu yazıyı kaleme alırken amacım, bir tanıklık kaydı düşmektir. Görevden uzaklaştırıldığım bir dönemde, adeta ‘zorunlu bir misafir’ olarak Kayapınar İtfaiye Şube Müdürlüğünde, hayatını mesleğine adamış onlarca insanla tanıştım. O insanların bir yangın anında nasıl gözlerini bile kırpmadan alevlerin içine daldığını gördüm. Bir yangın sonrası gözyaşlarını gizlemeye çalışan ama yine de nöbetine devam eden o yüzleri unutamam.
Eğer bir gün bir yangında sevdiklerinizi, evinizi, anılarınızı ya da umutlarınızı kurtaracak birini bekleyecek olursanız, emin olun ki o kapıdan içeri giren kişi bir itfaiyeci olacaktır. Ve o kişi, görevini suistimal etmeyen, aksine her saniyesini bu görev için hazırlıkla geçiren biri olacaktır.
O nedenle bugün yüksek sesle söylüyorum: Hiçbir itfaiyeci görevini suistimal etmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.