Bir turdan daha fazlası: Karadeniz’de aile sıcağında bir yolculuk
Enver Yılmaz
Yaz mevsiminin kavurucu sıcaklarından bunalan herkesin aklında tek bir düşünce vardır: serin, yeşil ve ferah bir kaçış. Eşim Fatma ile bu yıl rotamızı Türkiye’nin oksijen deposu Karadeniz’e çevirdik. Daha önce Van turunda aldığımız kusursuz hizmetle hafızalarımıza kazınan, Diyarbakır merkezli Mitratur Turizm'i yeniden tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız…
Ancak bu yazının asıl konusu; Karadeniz’in kartpostalları andıran güzelliklerinden çok, o güzellikleri bize yaşatan rehberlerimiz Sümeyye Hanım ve Onur Bey’in unutulmaz katkıları olacak.
Bir rehberden fazlası: Sümeyye hanım
Turun daha ilk anında, kendini tanıtırken gözlerindeki ışıltıdan anlamıştık. Sümeyye Hanım sadece bir tur rehberi değildi. O, bilgisiyle, enerjisiyle, tatlı diliyle ve yüksek koordinasyon becerisiyle âdeta turun nabzını tutan isimdi.
Ferhat ile Şirin’in hikâyesini anlatırken öyle bir üslup kullandı ki, yıllardır bildiğimiz efsaneyi yeniden yaşıyor gibi olduk. Amasya'nın tarihine, Trabzon’un manastırlarına, Rize'nin yaylalarına ve Batum'un meydanlarına adeta bir tarih öğretmeni titizliğiyle hâkimdi. Ama onu farklı kılan yalnızca bilgi birikimi değildi. Samimiyetle süslenmiş profesyonelliği, tur boyunca bize ailemizden biriyle geziyormuş hissi verdi.
Onur bey: Bir kardeş gibi
Onur Bey’i tarif etmek zor değil: “İşini seven, insanı önemseyen, sessiz ama etkili bir rehber.” Otobüste koltuğunuzun rahat olup olmadığını merak eden, sabah kahvaltılarında halinizi hatırınızı soran biri rehber değil, bir dosttur. Hatta bir kardeş gibiydi.
Onur Bey, özellikle lojistik süreçlerde o kadar özenliydi ki, bir sorun yaşamamız neredeyse imkânsızdı. Otelde yemek saatinde servise yardım ederken gördüğümde, bir an için otelin işletmecisi sandım. Oysa o, “görev tanımına” bakmadan, gönülden çalışıyordu. Turun her anında, “Acaba biri bir şeye ihtiyaç duyar mı?” diye düşünen biriyle yolculuk yapmak, insanın içini ferahlatıyor.
Yeşilin binbir tonu: Karadeniz’in güzelliklerine yolculuk
Bu gezi boyunca sadece doğa değil, tarih de bize eşlik etti. İşte bu eşsiz rotada aklımızda yer eden bazı duraklar:
Trabzon’un yüzünü göğe dönen mirası: Sümela manastırı Kayaların içine oyulmuş, bulutlarla yarışan bu görkemli manastır, insanı hem mimarisiyle hem de manevi atmosferiyle etkiliyor. Vadiye hâkim konumuyla adeta Karadeniz’in ruhunu yansıtıyor.
Çayın kalbi Çayeli: Rize çayının tarladan bardağa uzanan serüvenini yerinde görmek apayrı bir deneyim. Çay tiryakileri için değil, her meraklı gezgin için öğretici ve keyifli bir durak.
Uzungöl: Doğanın kalp atışı Suyun huzuru, ormanın yeşili ve dağların sessizliği… Uzungöl sadece bir doğa harikası değil; bir içsel sığınak. Fotoğraf değil, anı biriktirilecek bir yer.
Rize’nin yükseklerine yolculuk Ayder Yaylası, yayla kültürünü iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir nokta. Mis gibi dağ havası ve renk renk çiçeklerle bezenmiş patikalar... Gelintülü Şelalesi ve Zilkale ise, sizi adeta bir masalın içine çekiyor.
Son söz yerine
Bu yazıyı yazarken sadece bir turu değil, bir deneyimi anlatmak istedim. Çünkü bazı yolculuklar sadece mesafe katetmek değildir; insanın içine, gönlüne, hafızasına da yolculuk yapmasıdır.
Ve bu yolculuğun sonunda şunu net bir şekilde söyleyebilirim: Karadeniz’i gezdik, evet. Ama asıl kazanımımız, o otobüste kurulan samimiyet, yaylada hissedilen dostluk ve şehir şehir dolaşırken kurulan bağlardı.
Sümeyye Hanım’a, Onur Bey’e ve Mitratur’a gönülden teşekkürler…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.