Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz
PKK’nin 11 Temmuz’da “vakur” bir törenle silahları yakmasından sonra, PKK’nin kendini feshi fiili olarak başladı. Bu gelişmenin akabinde 51 üyeden oluşan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” kuruldu.
Komisyon üyelerinin beyanlarında, konuya bakış açılarının bir değişim fırtınası yaratmayacağı algısı oluşunca yeterliliklerine bakma gereği doğdu.
Komisyon üyelerinin yeterliliğini incelediğimizde; Üyesi bulundukları komisyonun kuruluş amaçları ile ilgili bugüne kadar herhangi bir çalışmalarının olup olmadığını sorguladığımızda; Konu ile ilgili akademik çalışma yapan bir üyenin olmadığı sonucuna vardım. Komisyonun 51 üyesinin Yerel haklar konusunda araştırma yapan veya bu konu ile ilgili önerge veren bir üyenin olup olmadığını yapay zeka programına sorduğumuzda da verilen cevap; “Bu üyeler arasında “yerel haklar” (örneğin yerel yönetimler, kültürel yerel haklar, yerel idari özerklik gibi) üzerine, bilinen bir Meclis araştırma önergesi veren bir isme rastlanmadı. Örneğin, Meral Danış Beştaş (DEM Parti), insan hakları, toplumsal şiddet, sansür, ekonomik eşitsizlik vs. gibi çeşitli konularda araştırma ve soru önergeleri sunmuş; fakat bunlar arasında yerel haklar öne çıkan bir tema değil. Diğer üyeler söz konusu komisyon kapsamında yerel haklarla ilgili bilinen bir girişimde bulunmuş değiller.” Komisyon bu süreçte çocuklarını kaybetmiş olan aileler ve çeşitli STK lar ile görüşmeler yapmaya başladı. Bu tabi ki önemli bir şey. Türkiye de Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne hem demokratikleşme, hem yerel özerkliğin güçlendirilmesi, hem de Kürt sorununda konuşulmayan bir şey kalmadı. Komisyon çok fazla dinleme yapıyor. Bunun nedeni de ne yapacaklarını bilmediklerinden kaynaklanıyor. Komisyon üyeleri bağlı bulundukları parti üst yönetiminin ağzına bakıyorlar.
Kurulan komisyon tarih yazabilecekken, yapılanlara ve verilen demeçlere baktığımızda;
Komisyonda Barış Annesi Nezahat Teke’nin kendini anadili olan Kürtçe ile daha iyi ifade edeceğini belirtmesine rağmen Kürtçe konuşmasına meclis başkanı Numan Kurtulmuş müsaade etmedi. Çünkü Numan Kurtulmuş un yönettiği TBMM’nin genel Kurul tutanaklarında Kürtçe bir cümle kelam eden herhangi bir milletvekilinin, bir cümlelik kelamı bilinmeyen dil olarak geçiyordu. Bu durumda Kürt sorunun en önemli ayaklarından biri olan anadil sorununa dünkü bakış açısıyla bakılıyorsa sorunu hala anlamamışız demektir
Konuyu başka bir örnekle pekiştireyim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Danışmanı Mehmet Uçum yürüyen süreç için özel bir kanunun çıkarılmasını önerdi, CHP İzmir Milletvekili Salih Uzun’un bu öneriye verdiği tepki," Hangi cüretle haddinizi aşıyorsunuz? Size ve sizin gibi dışarıdan Komisyon’a gündem çerçevesi çizmeye kalkanlara tutanaklardan cevap veriyorum: Kim olursa olsun, niyeti de ne olursa olsun, ister güvenlik bürokrasisinden bir bürokrat, ister Dışişleri Bakanı, ister Savunma Bakanı, hatta ister Cumhurbaşkanı ya da İmralı, bu Komisyon’a gündem çerçevesi çizemez. Parlamento ve Parlamento içinden çıkan bu Komisyon kendi gündemine hâkim olmalıdır.” Diye cevap veriyor. Bu sayın vekilimiz aynı zamanda Türk Demokrasi Vakfı Genel Başkanlığı da yapmış ve Akademisyen. Bence konuya hala o tekçi zihniyetle yaklaşıyor.
Bir başka örnek, DSP Genel Başkanı Aksakal: Öcalan'a ziyareti asla kabul edemeyiz. Kılıç kınından çıkarsa bu çalışmalarımızın anlamı kalmayacak diyor. Bu sürecin en önemli kişilerinden biri olan ve Abdullah Öcalan ile görüşülmeyecekse komisyon nasıl ilerleyecek?
PKK’nin kurucu lideri Abdullah Öcalan ile komisyon görüşmeli ki PKK’nin neden kurulduğunu, PKK’nin yıllarca neden savaştığını, defalarca çözüm süreçlerini neden başlattığını, barışa neden ihtiyaç duyduğunu komisyona aracılar ile değil kendi cümleleri ile anlatmalı. Komisyon üyelerinin Abdullah Öcalan ile görüşmesi çok önemlidir. Görüşme sürece hız kazandıracaktır. Komisyon şunu bilmelidir ki Kürtler ve bu ülkenin demokrasi güçleri sadece eşitlik ve adalet istiyor.
Komisyon ülkenin bu hale gelmesindeki en önemli nedenlerden birinin, İlber Ortaylı ve onun kafasında olan tarihçi ve siyaset bilimcilerden alınan tavsiyeler olduğunu anlamaları gerekir. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin İmralı heyeti ile yaptığı son görüşmede söylediği “Töreni “vakur ve disiplinli” bulduğunu, ancak silahlarını bırakanların aynı gün Türkiye’ye gelememesine üzüldüğünü” belirtmesi, bence bu söylem ile ülkedeki birçok aydından çok ilerde olduğunu göstermiştir.
Sonuç olarak kurulan komisyon üyelerinin büyük bir kısmı niçin o komisyonda görev aldıklarını, o komisyonun ulaşmak istediği hedeflerin ne olduğunu, öğrenmelerinin gerektiğin düşünüyorum. Çünkü şunu net olarak bilmeliyiz ki bugün gelinen nokta başkalarının insafına bırakılmayacak kadar değerlidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğanın dediği gibi çözüm için kurulan komisyon Türkiye’nin son şansıdır. Komisyon üyeleri ve parti liderleri dünkü güneşle bugünkü çamaşırların kurutulmayacağını görmeleri gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.