Kürt siyasetinin dönüşümüne kısa bir bakış
Türkiye’deki Kürt siyasi hareketlerinin Cumhuriyet tarihi boyunca çeşitli evreleri olmuş ve küresel gelişmeler, Kürt kimliğinin siyasal gelişiminde doğrudan nüfuz edecek düzeyde etkili olmuştur. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kürtlerin siyasal kimliğinin dayanak noktalarındaki anakronik tartışma, ümmet paradigması ile ulusçuluk paradigması arasındaki dolanımda vuku bulmuş ve feodal formların nüfuzu oldukça belirleyici olmuştur. Tasavvufi medrese kültürünün Kürtlerde yarattığı cemaat ilişkileri bir siyasal enerjiye dönüşmüş ve Kürt kimliğinin politik kalkışması için dinî arka plan önemli ölçüde rol oynamıştır. Avrupa merkezli ulusçuluk dalgası, yerel aktörlerle pragmatik ilişki kurmaya çalışsa da fikrî zeminde istikrar uzun süreli olmamış ve yaygınlaşmamıştır. Şeyhlerin ana aktör olduğu Kürt siyasi hareketlerinin bu dönemi 1938 yılında son bulmuştur.
1970’li yıllara kadar uzun bir süre Kürt siyasi hareketlerinde ciddi bir duraksama dönemi yaşanmış; sonrasında sol hareketlerin dünyada popüler bir dalga olarak karşılık bulması, Kürt siyasi hareketlerinin yeni dayanak noktasını meydana getirmiştir. 1970’li yıllarda solun dinamik oluşu, uyuyan Kürt öfkesini uyandırmış ve yeni bir dalgayı meydana getirmiştir. Bu dönemde sol paradigma, tüm nüanslarıyla birlikte geleneksel ulusçuluk paradigmasıyla Kürt kimliğinin siyasal akışındaki anakronik tartışmanın merkezi olmuştur. Bu dönemin şeyhleri “devrimciler” olmuş ve Kürt kimliğinin siyasal akışında dümene geçmişlerdir. Bu dönemde feodal formların nüfuzu yer yer gerilemiştir. Uzun yıllar devam eden bu siyasal akış, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte son bulmuştur.
1995’li yıllar ile birlikte Kürt siyasetinin paradigma geçişlerinde bir fetret dönemi yaşanmış olsa da geleneksel ulusçuluk fikri bu boşluğu hiçbir şekilde dolduramamıştır. Kürt kimliğinin siyasal yönü oldukça konjonktürel olmuş ve uzun yıllar şeyh ve devrimci ikonlardan yoksun bir fenomen arayışı devam etmiştir. Kürt kimliğinin siyasal dayanaklar konusunda bocaladığı bu süre zarfında, 2000’li yılların başından itibaren “siyasal uzlaşı kültürü” Kürt kimliğinin yeni siyasal dayanağı olmuş; yeni tartışma, uzlaşı kültürü ile geleneksel ulusçuluk paradigması arasında cereyan etmiş ve şeyh-devrimci kuşağı yerini “uzlaştırıcı sivil siyasetçilere” bırakmıştır. Bu dönem, adı konulamamış bir liberalleşme süreci olmuştur.
Çeyrek asır boyunca uzlaşma paradigmasının dayanakları birçok platformda görünür olmuştur. Sivil toplumculuk, Kürt kimliğinin zihin dünyasında ana omurga hâline gelmiş ve sivil toplum merkezde olacak şekilde siyasal alanı tayin etmiştir. Sivil yöntemler, Kürt kimliğinin yeni siyasal araçlarına dönüştürülmüştür. Özetle, Frantz Fanon yerini Nelson Mandela vurgusuna bırakmıştır. Ancak bu dönemde feodal formların önceki döneme göre yükselişi gözlemlenmiş ve Kürt kimliğinin siyasal akışında ana akslardan biri olmuştur.
Kürt kimliğinin siyasal akışında şeyh, devrimci, uzlaştırıcı/sivil toplumcu ikonlardan sonra yeni bir akış Kürt kimliğinin yeni sezonunu açıyor: sermayecilik. Kürt kimliğinin siyasal akışında liberal paradigmanın cisimleştiği sermayedarlar artık siyasal akışın ana aktörleri olmaya başlamıştır. Bu dönemde henüz tablo belirginleşmemiş olsa da uzlaşma sonrası sermaye dolaşımının yeni bir iklim yarattığı söylenebilir. Kürt siyasetinin aktörleri artık sermaye grupları arasından çıkmakta ve uzlaştırıcı/sivil toplumcu zeminin kayganlığından oldukça avantaj sağlamaktadır. Kürt kimliğinin siyasal dayanak noktalarının, siyasal liberalizmden ekonomik liberalizme doğru evrildiğine şahitlik etmekteyiz.
Bu dönemin güncel tartışmalarında geleneksel ulusçuluk yer yer ses yükseltse de, son yüz yıldır olduğu gibi Cumhuriyet tarihinde Türkiye Kürtleri arasında pek karşılık bulmamıştır. Ayrıca Türkiye Kürtlerinin yüz yıldır geleneksel ulusçuluk fikrine mesafeli oluşu, tarihte pek emsali olmayan bir durumdur. Irak Kürtlerinde çok yoğun olan geleneksel ulusçuluk paradigması, Türkiye Kürtlerinde hiçbir zaman baskın bir paradigma olmamıştır.
Güncel durumda şeyh, devrimci, uzlaştırıcı/sivil toplumcu ikonlar yerini iş adamı/sermayedar ikonlara bırakmakta; Kürt kimliğinin siyasal açıdan ana yörüngesinin buraya oturacağı ufukta görünmektedir. Kürt kimliğinin yeni siyasal dayanaklarının üretim merkezi, sermayenin kavramları ve toplumsal içerimden uzak ekonomik uzlaşıya dayalı tutumu olacaktır. Feodal formların bu paradigma ile uyumlu bir varlık göstermesi de son yüzyıldır bir ilki yaşatma potansiyeli taşımaktadır. İlk kez tümüyle feodal form, Kürt siyasetinin ana paradigmasıyla tam bir uyum içerisinde olma ihtimaline sahiptir.
Kürt kimliğinin Cumhuriyet tarihi boyunca siyasal yörüngesini dört dönem hâlinde değerlendirmeye çalıştık. Bütün dönemlerin kendine ait dinamikleri elbette söz konusudur; ancak burada özet niteliğinde paylaşarak yüzeysel bir tablo sunulmuştur. Kürt kimliğinin siyasal akışındaki dalgalanmaların bu denli yoğun görünmesi, Kürtlüğün bir kültürel kimlikten çok politik bir kimliğe dönüşmesiyle ilgili olduğu düşünülebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.