İkinci Trump Dönemi: Patron Kim?
Post Sovyet döneminin en yoğun çatışmalı yıllarındayız. Liberalizm’in zaferini ilan ettiği Sovyet çöküşü sonrasında dünyada çok ciddi değişimler dalgasına şahitlik edildi. Devlet aygıtının frenlenip sermayenin dolaşımda rahatlamasının formülüze edildiği son 30 yıllık süreçte elbette çeşitli dirençler görüldü. Bu dirençlerin tasfiyesi adına çeşitli savaş ve darbe konseptlerinin tedavüle sokulduğunu hep birlikte gördük. Ancak siyasal düzlem ile ekonomik düzlem arasındaki ilişkileri düzenlemede fabrika ayarları sorunları olan liberalizm, hangisinin diğerine müdahale edeceğine dinamikler doğrultusunda karar verdi. Ancak temel soru; tüm dünya liberal sisteme entegre olurken bu savaşların kaynağı neydi? Elbette bunu cevaplamak oldukça karmaşık süreçleri değerlendirmekten geçer. Belirleyici temel parametre olan sermayenin pozisyonunu tahlil etmek birçok şeye kapı aralayacaktır. Neoliberal sermaye Sovyet çöküşü sonrası pazar alanını daha rahat domine etmek için birçok yerde bürokratik çelmeleri rafa kaldırmak adına başkanlık ve yarı başkanlık sistemi gibi modelleri tedavüle soktu. Devlet aygıtını sadece bir onay mercine dönüştürme hedefi güden bu stratejiyi toplumsal dokuları göz ardı ederek yaşamsallaştırmak istedikleri gözlemlendi.
Ancak bugün geldiğimiz noktada yepyeni bir rakip meydana geldi; ‘ Oligarşik Burjuvazi’ . Literatürde tanımı olmasa da eklektik olarak durumu isabet eden tabir kanımca bu. Siyasal güç ile zenginleşen ve siyasal gücün artması ile zenginleşmeyi paralel gören bu yapı birçok yerde uluslararası sermayeyi, siyasal güç ile iç içe geçmişliğine yaslanarak tehdit etmekte.
Soğuk savaş’ın ismen bitmesine rağmen fiilen devam ettiği güdüsü Pentagonda da Kremlinde de hissedilmekte. Ancak ABD’den yüksek katlı bir rezidanstan dünyaya bakınca eğer bir sermayedar iseniz Rusya’yı değil Çin’i tehdit olarak görürsünüz. NATO gibi geleneksel kurumları yük, BM gibi organları bir maliyet olarak görürsünüz. Aslına bakarsanız yukarıda da bahsettiğim üzere tüm Dünya liberalize olmuşken bir sermayedar için böyle bakmak oldukça tutarlı ve zamanın ruhuna uygun. Pentagondaki soğuk savaş emeklisi bakış açıları uluslararası sermayeyi oldukça rahatsız etmekte ve BRICS’i değil Esad’ı tehdit görmekteydi. Trump’un seçilmesi ile birlikte Filistin ve Suriye savaşı sonlandı. Ufukta Ukrayna savaşının da sonu görünüyor. Yükselen Çin ekonomisi ve Oligarşik Burjuvazi Trump’un sözcülüğünü üstlendiği neoliberal sermaye için en büyük tehdit. Ortadoğu’da zaman kaybeden ve İsrail’in güvenliği için birçok pazarını yitirenler, oligarşik burjuvazinin savaş çıkarma iştahını söndürmeyi temel hedef görüyor. Mensubu olduğu Siyasal gücün artmasını isteyen bu yapı, binbir emekle kurulan ‘Liberalizm’ sistemini tehdit ediyor. Trump soğuk savaşın bittiğini ve patronun devletler değil sermaye olduğunu hatırlatıyor. Avrupa’yı dahi Çin pazarı olarak kalması halinde tehdit edeceği imalarını hissediyoruz.
İkinci Trump dönemi Post Sovyet sonrası BRICS gibi yapıların varlığına odaklanmaya karar vermiş görünüyor. Finans savaşları çağı perdesi açılıyor. Bol bol vergi baskıları , yaptırım tehditleri göreceğimiz ufukta beliriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.