Kürt siyasal hareketinde agresif dilden diplomatik dile
Siyasal alanda var olmanın görünürdeki en belirgin hattı, çerçevesi tayin edilmiş bir iletişim biçimidir. Güç ilişkilerinin tablosunu çizerken iletişimin ve kavramsal cephelerinin ağırlıkları üzerine, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yoğun çalışmalar yapılmıştır. Siyasal iletişim biçiminin kitleyi domine etme ve tolere etmedeki etkileri, artık güç merkezleri için yalnızca bir araç değil, neredeyse başlı başına bir amaç niteliği taşımaktadır.
Kürtler ise siyasal zeminde görünür olma çabası bakımından uzun yıllara yayılan bir hikâyeye sahiptir. Bu alanda görünürlük kazandıktan sonra, dünya muhalefetinin dönemsel iletişim parametrelerini Kürt siyaseti de önemli ölçüde taşımıştır.
Kürt siyasal hareketi, güç merkezleriyle çıkar çakışması ya da çatışması üzerinden dilini yapılandırma konusunda ciddi bir tecrübeye sahip olsa da, bu dili kategorik hâle getirme noktasında geç kaldığı söylenebilir. Liberal içerimlerin yoğun biçimde hissedildiği yeni paradigmalar içinde, agresif bir dil aracılığıyla siyasal iletişimi belirleme çabası, geçmişe dönük olarak değerlendirildiğinde oldukça paradoksal bir tablo ortaya koymuştur. Agresif dilin, güç merkezleriyle ilişki kurmayı tahrip etmesinin yanı sıra, öz kitlesinde de bir güç aşınması yarattığı görülmüştür. Bu güç aşınmasını, kitlenin takip ettiği güç merkezine dair algısının zayıflaması olarak tanımlamak mümkündür. Nitekim son yıllarda Kürt siyasal hareketinin kitlesiyle birlikte buna benzer bir bunalımdan geçtiğini not etmek gerekir.
Agresif dilin zamandan ve mekândan kopuk bir uzama dâhil edilmesi, güncel siyaset içerisinde ilişki ağlarını yönetememe krizini de beraberinde getirir. Ancak Kürt siyaseti bu durumdan yeterince muzdarip olmuş olmalıdır ki, agresif dilden diplomatik dile doğru belirgin bir seyir izlemeye başlamıştır. Diplomatik dilin, güç merkezleriyle yeni alanlar açarak manevra kabiliyeti kazandırması ve kitleyi konsolide etmedeki görünmez gücü giderek daha net biçimde keşfedilmektedir. Nasıl ki agresif dil muhataplarında bir itki yaratmışsa, diplomatik dilin de aynı ölçüde muhataplarda bir çekim yarattığı söylenebilir.
Kürt siyasetinde gözle görülür biçimde agresif dilden uzaklaşma ve diplomatik dil aracılığıyla siyasal ağı genişletme çabası dikkat çekmektedir. Demilitarizasyon sürecinin nihayete ermesiyle dil dönüşümünün paralel ilerlemesi, siyasal varoluşun hassas dengeleriyle yakından ilişkilidir. Bu bağlamda diplomatik dil, Kürt siyasetinin yeni siyasal iletişim hattı olarak karşımıza çıkmakta ve bunun iç sosyolojide memnuniyetle karşılandığı gözlemlenmektedir. Geciken tarafın sosyoloji değil, Kürt siyasetinin kendisi olduğu da bu açıdan daha net biçimde ifade edilebilir.
Ezcümleyle, agresif dil kitle yaratmak için mümkün olabilirken, diplomatik dil o kitle adına somut kazanımlar elde etmeyi önceleyen bir dildir. Kürt siyasetinde bu geçişin tablosu bugün açıkça gözlemlenmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.