Mahmut Bilgin

Mahmut Bilgin

Kürt Siyasetinde Yeni Yol İçin Peşrev

Kürt Siyasetinde Yeni Yol İçin Peşrev

Ehmede Xani’den beri Kürtler olarak hala kolektif siyasal otorite arayışı içindeyiz ama bu konuda pek bir şey bilmeyerek yada düşünmeyerek bunu yapıyoruz. Bir kere siyaset arayışı içine girerken Türk siyaset ve düşün dünyasının sınırları içinde kalarak bunu yapıyoruz, Türk sağı ile Türk solunun sınırları arasında gidip geliyoruz. Oysa Türkiye’de sağ ve soluyla, Kürt meselesinin demokratik süreçten dışlanması üzerinden dondurulmuş bir fikir birliği var. Bu gerçeği görmeden bir adım yol alamayız. Çünkü Türkiye’de sağ ve sol fikriyatlar iç içe geçmiş eş merkezli çemberlerdir. Bu eş merkezin buluştuğu yer ise Kemalizm’dir. Kemalizm Türkiye’de Kürt kimliği ve hakları bakımından demokratik tartışmanın ve gelişmenin sınırlarını belirlemeye devam ediyor. En çok ısıtılıp pişirilen anayasa ve vatandaşlık tartışmalarının sınırlarını da Kemalizm belirlemeye devam ediyor. Çünkü vatandaşlık kavramının kendisi egemenlikle ilişkilidir ve her zaman hakim ideolojinin etnik kimliğini taşır. Bu bakımdan Türkiye’de sağ ve solun yaptığı her türlü sivil toplum ve demokratikleşme tartışmaları, gerçekte Türk egemenliğinin hukuksal, siyasal çerçeve içinde genişlemesine ve pekiştirilmesine yönelik tartışmalardır. Göklerden vahiy inmediği sürece de Kemalizm yön belirleyen olmaktan çıkmayacaktır.

CHP ve AKP üzerine onca söz edildi ki, bu konuda yeni bir şeyler söylemeye gerek var mı? Çok doğru! Ama soralım kendimize, bütün söylenenlere rağmen günün sonunda vardığımız yer aynı ise, hala anlayamadığımız bir şeyler yok mudur? Var ki Kürtler’de bu kez de CHP’nin bu işleri çözeceğine dair umut yeşermiş durumda. Kent merkezli sermaye egemenliği ve “kentsoyluluk” (burjuva) koşullarında yükselen politik toplumsal kültür (Türk solu) karşısında geçmişin köylü kökenlerine özgü tarz ve tüm oyunculuğuyla bayağılığın egemen olduğu yeni toplumsal koşullarda yükselen politik toplumsal kültür (Türk sağı). Farklı görünseler de ikisi de eş merkezlerdir. Ayrıca aralarında eskisi kadar farklılıklar da kalmamıştır. Mizahları bile aynılaşmıştır. Potansiyel şiddet yüklü aynı kentli yaşamın, bir sonu gelmeyen suluzırtlaklık seli altında tuzlanıp çoraklaşan aynı topraktan paylarını almaktadırlar. Pragmatik Türk sağı Kürt sorununu Kürtleri yeni Osmanlı’nın tebaası haline getirmekten ibaret görüyorken, Kemalist Türk solu ise “Cumhuriyet etnik kimliklere kördür” sloganıyla Kürtleri kimliksizleştirerek Cumhuriyetin flu bir vatandaşı yapmayı öngörüyor. İkisi için de Kürt kitlesi Kürtlük inkarı üzerine konumlanan sağ yada sol siyasetlerin ekip biçtikleri bir tarladır. CHP İttihat Terakki’nin sol versiyonudur. Yani bu topraklarda ırkçı Türkçülüğü icat edenlerdir. Türkiye’deki demokratik sol dinamiğin önündeki temel takoz güçlerden biri olan CHP. Kemalist devletin kurucu partisi olup, kurucu ideolojinin temel kodlarını bağrında taşıyan CHP. Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Germenleri ne kadar Romalı ise, CHP de aşağı yukarı o kadar solcudur. AKP ise İttihat Terakki’nin sağ- İslamcı versiyonudur. AKP’nin en büyük başarısı revizyonizm iddiasıyla yola çıkıp devleti fabrika ayarlarına -1925- geri döndürmedeki ironik performansıdır. Umumi Müfettişlik, Takrir-i Sükun, Islahat Planı, Kürt ilçelerin yok edilmesi, Kürtlerle ilgili ne varsa saldırmak, yok etmek, kayyumlar, Şeyh Sait dönemine benzer yargılamalar. Kemalizm’in yarım bıraktığını tamamlamak. AKP ve CHP’de temsilini bulan Türk sağı ve solu bu coğrafyayı bir pinpon masasına çevirmiş, toplumu top gibi koşturup duruyorlar. Masanın bir tarafında sarkık gerdanlı, çatık kaşlı, omuzlarında pırpırları ile derin ve sığ devlet sahipleri ünvanlı generaller ve bunun sivil tiplemesi Kemalistler. Diğer tarafında ise sarıklı, cüppeli, çarşaflı, tespihli, yolsuz, ahlaksız ucubeler ve onun siyasi yapısı olan bir iktidar. Arada ise pinpon topu olan toplumlar ve gruplar var. CHP ile AKP arasındaki fark ideolojik değil, kültürel algı farkıdır. Fransız smokini ve Yunan rakısına karşı Arap ehramı ve zemzem suyu. Bir yanda solculuğu ve muhalif olmayı rakı içmekten ibaret gören solculuk, öteki tarafta şark siyaset kurnazlığının tüm oyunlarını sergileyen ahlaktan yoksun bir sağ iktidar. Bu ikisi de biz değiliz! Şayet bunlardan birinde kendimizi görüyorsak ruhumuz ve ütopyamız yok demektir. Hadi iktisat bilimi diliyle konuşalım bir an: son 10 yıldaki gibi düşünmek iki faşist kampın yeniden üretiminden başka bir işe yaramayacaktır.

Ne zamanki bu iki eş merkezli çemberin kuruduğu masada top olmayı red edersek o zaman hakiki toplumsal değişim başlayacaktır. Asıl bu çemberi kırmak gerekiyor. Son 10 yıldır Kürt siyasetinin ve sosyalist muhalefetin en büyük hatası CHP’yi muhalefet olarak görüp onun sınırlarında dolaşmak olmuştur. Kürt enerjisini bu çemberin içinde tutup bir oraya bir buraya kaynak yapıp kırdırmanın manası yoktur. Peki iki partili sistem üzerinden şekillenen yeni Türk siyasal rejiminde bu iki eş merkezli çemberin dışında bir yol nasıl ortaya konulabilir? Aslında bunun cevabı çok açık: Kendi olmak! “Siyaset ta kendidir” dediğimizde bu ne kulağa hoş gelir ne de fazla bir şey ifade eder. İlk başta kötü bir totoloji, boş laf gibi çınlayabilir kulaklarda. Ama bu tanım bir boşluk üzerinde durmuyor. Demem o ki; üzerinde yükseldikleri ama kapitalist modernlik koşullarında çoraklaşarak hızlı bir bellek ve ahlak yitimine sahne olan bu iki toplumsal politik kültüre mesafeli ve eleştirel konumumuzu sürdürmek zorundayız. Bu durum tüm stereotip kalıplarla -salt politik değil; bilimsel, sanatsal, gündelik, dini, felsefi, mizah- aramıza mesafe koymayı da gerektirir. Dahası boş laf ve yavan söylem istilasından da kaçınarak anlamın içerdiği ütopyayı mümkün kılmalıyız. Çünkü siyaset derinlikten sıyrıldığında soytarılığa dönüşür. Bu çemberi kırmak için bizim Türk siyasi kanatları ile entelektüellerine kendi zeminimizde meydan okumamız gerekmektedir, onların zemininde değil. Bizim kendi gündemimiz olduğunu, gündeme kendimizin karar verdiğini, kendi gösterimizi yürüttüğümüzü göstermek için total bir meydan okumamız olmalıdır. Fakat bunun için yeni bir düşünsel ve siyasal dile ihtiyacımız var. Çünkü geleneksel sol sözcük dağarcığı bu meydan okumayı karşılamaya yetmez. Öte yandan Kürt meselesi ve Kürt toplumunun vardığı düzey geleneksel Kürt milliyetçiliğinin dağarcığının da ciddi biçimde yetersiz kaldığını göstermektedir. Zira bugün Kürt kavramının düşündüğü şey ile söylediği şey biraz birbirinden biraz farklıdır. Salt kavramın içinde kalınarak gerçeklik tam olarak bulunamaz. Bazen zamanı daha ileri, örneğin 10 yıl, 20 yıl sonrasına sarıp düşünmekte fayda var. AKP ile CHP arasında 10 yıl daha gidip gelen Kürt toplumu ve yeni Kürt nesillerini düşününce ilerleyen yıllar pek iç açıcı görünmemektedir. Bu pinpon masasından çıkmak için yeni bir zihinsel ve politik düşünüşe ve dile ihtiyacımız var. Bu da “ta kendi olarak” yapılabilir. Günümüzün devraldığı onca onto-politik yükün zihinler üzerindeki ağırlığına rağmen gene de geleceğe ait bir düşünce hazırlığına teşneysek, öncelikle işaret eden, aydınlatan, ufuk açan, yönelten, giderek bilge kılan tutumu takınmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mahmut Bilgin Arşivi