Mahmut Bilgin

Mahmut Bilgin

Barış ve demokratik toplum manifestosu üzerine 1

Barış ve demokratik toplum manifestosu üzerine 1

Öcalan'ın yeni dönemin teorik kuramsal çerçevesini çizdiği, yeni program ve stratejisini ifade ettiği 160 sayfalık yeni manifesto ortaya çıkmış bulunuyor. Uzun süre konuşup tartışılmayı hak ediyor. "Kürdistan Devriminin Yolu" manifestosu ile büyüyen kuşaklar açısından yeni manifesto kelimenin gerçek manasıyla yenidir. Fakat Öcalan'ın İmralı'dan beri yazdığı kitapları takip eden biri için tamamıyla yeni değildir. Bu manifestonun bütün bu okuma ve fikirlerin berraklaşmış hâli olduğu söylenebilir. Ve yine manifestonun kimi açıklarının olduğu da söylenebilir. Unutmayalım ki Marx'ın yazdıkları onun tüm ömrünü kapladı ve Marx düşüncelerini sürekli tamamlamaya çalıştı. Öcalan manifestoda Marx'ın kimi konuları tamamlamaya ömrünün yetmediğini ifade ediyor. Fakat gerçekte bu ömrün yetme/mesi ile ilgili değildir. Teorinin kendisiyle ilgilidir. Zira teori dinamik bir şey olup praksis yani eylem içerisinde sınanır ve açıkları öyle tamamlanır. Toplum, üretim ve toplumsal dinamikler de Marx'ın yada Öcalan'ın veyahut bir başkasının kabul- red ölçüleriyle şekillenen bir olgu değildir. Dolayısıyla bu fikirler Öcalan ve takipçileri tarafından sürekli tamamlanacaklardır. Bunlara "her şeyin teorisi bulundu" şeklinde yaklaşıp statik ele almak eski düşünme biçimine düşmek olur. Aynı şekilde manifestoyu hayata geçirecek araçlar, güçler ve yöntemler ne kadar oluşturulur bilinmez. Fakat Kürt özgürlük hareketinin "yeni manifestoyu nasıl hayata geçireceğiz" demesi, devlete "Öcalan'ı dinleyin" demesinden daha acil ve kıymetlidir. Zira bu manifesto güncel politik süreçle ilgili olmayıp onun çok ötesinde bir paradigma değişimi ve mücadele hattına işaret ediyor. Elbette yeni manifestoyu bir yazıyla açılmamak mümkün değildir. Birkaç yazıyla ele almayı deneyeceğim. Fakat bu yazıyla yeni manifesto üzerine söze girmektir niyetim. Çünkü bu manifesto politik sürecin günübirlik kakafonilerine kurban edilerek görmezden gelinecek bir şey değildir.

Barış ve Demokratik Toplum manifestosunu ele alırken kanımca iki noktaya özen göstermeliyiz. Birincisi: bir fikrin taraftarları, tarafı olduğu fikri her zaman hakkıyla savunamayabilir, hatta o fikri savunayım derken o fikrin değerini de düşürebilir. Bu yüzden o savunucuya bakarak, o fikir hakkında bir yargı oluşturmak metodolojik açıdan yanlış, ahlâkî açıdan da etik değildir. Aynı şekilde bir fikrin içinden birkaç popüler cümleyi öne çıkarıp onun üzerinden yergiler ve övgüler sıralamak da doğru değildir. Bu itibarla yeni manifestoyu Kürt siyasi hareketinin kimi kadrolarının söylediklerine göre, öne çıkardıklarına bakarak mahkûm etmek, sadece onlar üzerinden okumak, en hafif deyimle bilimsel sorumsuzluk olur. Bu sorumsuzluğa düşmemek için dahi, manifestonun kendisini bir bütün olarak okuyup sonuçlara varmak bilimsel ve etik olandır. İkincisi: yeni manifesto üzerinden Kürt özgürlük hareketinin etkide bulunduğu her yerde bir ideolojik mücadelenin gelişeceği açıktır. Öcalan'ın yeni manifestoda ortaya koyduğu paradigmayı ideolojik bükümlemeye uğratıp, kendi eski ideolojik formasyonlarına göre eğip bükmeye çalışanlar olacaktır, ki şimdiden örnekleri çeşitli mecralarda görülüyor. Ve yine manifestoyu görmezden gelmek, yokmuş gibi davranmak, tartışmamak bir başka örtülü karşı ideolojik mücadele biçimi olacaktır. Fakat bu iki tavır da etik olmadığı gibi, pek yiğitçe bir tutum da değildir. Elbette kimse Öcalan'ın tezlerini doğru bulmak zorunda değil ve bunu açık bir şekilde manifesto üzerinden ortaya koyup karşı tezler üretebilir herkes. Fakat Öcalancı olup, Öcalan'ın paradigmasını ideolojik deformasyona uğratıp esasen kendi ideolojik formasyonunu Öcalan'ın paradigmasıymış gibi sunmak Öcalan'ın üstüne gizli bir örtü çekmektir.

Bu iki vurgudan sonra yeni manifestonun içeriğine dair yazmak daha uygun olacaktır. Başlarken şunu söyleyebilirim ki, Öcalan bu manifestoyla üstündeki 30 yıllık yanlış ideolojik yükleri atmış oluyor. Kendisinin de söylediği "1990'ların ortalarından beri değişimi yapmaya çalıştık, yapamadık" dediği yükler. Nedir bunlar? Toplumsal mücadeleler tarihini okuma biçimi, ulus, ulusal kurtuluşçuluk okuması, tarihte sınıfın yeri, kabile, burjuvazi, modernite, sosyalizm ve ona ulaşma yolu... Öcalan bütün bu konularda 30 yıllık okuma ve görme biçimlerini gözden geçirmiş ve eski bagajları indirmiştir. Bana göre Öcalan yeni manifestoda kendini reel sosyalist tarih ve toplum okumalarından sıyırmış, Leninist ve Stalinist argümanları aşmış, Marksizme de çeşitli eleştiri ve yorumlar getirmiştir. Fakat bunlardan yola çıkıp manifestonun bir Marksizm reddiyesi olduğunu söylemek abartılı bir popülizm ve yüzeysellik olur. Ki bugün Marksizm üzerine onlarca tartışma, ayrışma ve fraksiyonel kutuplaşma varken, Öcalan'ın bu konudaki tezlerini birer eleştiri ve yorumlama olarak görmek yerine, reddiye demek taraflı bir bakışın ürünü olur. Ayrıca Öcalan'ın kendisi, kendini bir şeylerin reddi, antitezi olarak koymuyor. Öcalan esas olarak bir sentezleme içinde kendisini oluşturuyor. Çünkü birinin zıddında düşünmek, gerçekte onun ekseni içinde kalmaktır.

Öcalan, sosyalizm deneyimlerinin -Sovyet ve Çin- kapitalist modernitenin taşıyıcıları haline geldiğini söylüyor. Bu yanlış bir tespit midir? Hayır. Sovyetler kapitalizmle aynı üretim araçlarını ve yollarını kullanarak modernleşti, üretici güçleri kapitalizm dışında geliştiremedi. Yine devletin rolü, bürokrasi, yoksullukta eşitlik gibi kapitalizmdeki gibi ağır sorunlar orda da aynı düzeyde var oldu. Aynı şekilde Çin'in özellikle 1978' den sonra Deng yönetimiyle birlikte kapitalizmin taşıyıcı eşekliğini yaptığı tespiti doğrudur. Ve bugün de Çin'in, kapitalizmin hegemonyasını tahkim etme konusunda ABD ile yarıştığı tartışma götürmez. Stalin devlet kapitalizmini geliştirirken, 78 sonrası Çin kapitalist devleti geliştirdi. Aynı şekilde Lenin'in Sovyetleri - komünleri dağıtması, devleti esas almasıydı. Marx, Engels, Lenin Ekim devriminden önce devletin sönümlenmesinden söz ederken, devrimden sonra komünleri dağıtıp devlet iktidarını güçlendirdiler. Öcalan'ın bu konularda yaptığı eleştirilerin menzili devrimin kendisi değil, reel sosyalist devletin kendisidir. Reel sosyalizmin 200 yıllık tarihi toplumu ikinci plana atıp iktidar mücadelesine odaklanma tarihidir. Reel sosyalizmin 200 yıllık tarihinde neler ürettiğine bakarsak - katı hiyerarşik yapılar, bireyin kapitalizmdekine benzer bir hiçleştirilmesi, azınlıkların susturulması, otorite arzusu, çoklu kimliklere körlük, parti devletleri, parti programına uygun tek tip kültür, sanat, edebiyat, özgürlüklerden yoksunluk..- kapitalizmin ürettiklerini yeninden sosyalizm adıyla ürettiklerini görürüz. İnsanlık için yarattıkları parlak umut ışığına rağmen... Ve bizler bugün bütün bunları sadece uygulamadaki hatalar, devrimin zorunlulukları olarak görürsek, paradigmadaki karanlık sokağı görmezsek aynı sonla karşılaşmamız yakındır. Marks , Kapital'in Almanca ilk baskısı için yazdığı önsözde, teorisini geliştirirken İngiltere'yi örnek aldığını belirttikten sonra, bizim durumumuz ve koşullarımız İngiltere'den farklı diyen Alman iyimserlerine Latin şairi Horatius'un cümleleriyle cevap verir: "De te fabula narratur"= Anlatılan senin hikayendir! Dolayısıyla Öcalan'ın eleştirdiği reel sosyalizm deneyimleri bir yönüyle de kendi hikayemizdir. Okurken sadece dışa yapılan eleştiri ve yorumlar olduğunu düşünmeyelim.

Öcalan'ın sosyalizm deneyimlerine ilişkin tespitlerine katılmakla beraber, Marksizm ile ilgili kimi tespitlerin üstün körü olduğunu söylemeliyim. Örneğin Marksizmin tarihsel çelişkiyi sınıflarla başlattığına dair eleştiri. Evet, Komünist manifestoda böyle bir tespit vardır, fakat bu tarihsel çelişki konusunda Marksizmin bütün tarih bilimi önermesini ifade etmiyor. Marks üretim ilişkileri ile üretim güçlerinin tarihin motorunu gönderdiğini ifade ediyor. Fakat bütün tarih okuması bundan teşkil olmuyor. Hem Marks'ın hem de Engels 'in tarihin ilk çelişkisi üzerine çeşitli tespitleri vardır. En bilineni Engels 'in "Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni" kitabında tarih sahnesine çıkan ilk çelişkinin kadın cinsinin erkek cinsi tarafından baskı altına alınmasıdır der. Demem o ki Öcalan'ın Marksizm ve reel sosyalizm deneyimlerine dönük eleştirilerinin kimisine katılabiliriz kimisini haksız yada üstün körü bulabiliriz. Fakat esasa dair yapılan tahliller bugün birçok Marksist tarafından da tartışılmaktadır zaten. Nedir Öcalan'ın söylediği o esas? Marksizm'in teori ve pratiğinin kapitalizm içinde erimekten kurtulamadığı ve kapitalizmi yeniden ürettiğidir. Kapitalizm sosyal demokrasi, reel sosyalizm ve ulusal kurtuluş üzerinden varlığını uzatmış ve tahkim etmiştir. Bu kuramsal ve eylemsel tarihi objektif okuyup sonuçlar çıkarmayan, geçmişin nostaljisine gömülüp onu putlaştıran kim olursa olsun, onlara cevabı yine Marks vermiş: anlatılan senin hikayendir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mahmut Bilgin Arşivi