Ahmed Arif’in “33 Kurşun” Şiiri Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme
"33 Kurşun, yoksulluğun, eşitsizliğin ve şiddetin gölgesinde yaşayan bir toplumun sosyolojik röntgenidir.”
Ahmed Arif, toplumcu şiir geleneğinin en önemli Şairlerinden birisidir. Şair 33 Kurşun şiirinde Muğlalı Olayı diğer adıyla 33 Kurşun Katliamını anlatmaktadır. 1943 yılının 28 Temmuz’unda Van’ın Özalp ilçesinde, 33 kişinin hayvan kaçakçılığı iddiasıyla 3. Ordu Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle yargısız olarak kurşuna dizilmesi ve 32 kişinin öldürülmesi, birinin kaçmasıyla sonuçlanan olaydır.
Ahmed Arif’in kaleminden dökülen kelimeler, Türk edebiyatının toplumsal belleğini zenginleştiren önemli izler taşır. Şairin 33 Kurşun adlı şiiri de, toplumcu bir bakış açısıyla derin bir sosyolojik analize tabi tutulabilecek önemli eserlerden biridir.
1943 yılında Van’ın Özalp ilçesinde gerçekleşen ve 33 kişinin yargısız infaz edilmesiyle sonuçlanan olayı konu alan Arif’in şiiri, sadece bir tarihi belge değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın bir parçasıdır. Şiir, yaşanan adaletsizliği ve baskıyı ele alırken, toplumun hafızasına kazınan bir acıyı da dile getirir.
Sosyolojik açıdan bakıldığında, 33 Kurşun şiiri, toplumsal eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve otoriter yönetimlerin sonuçlarını gözler önüne serer. Şiir, güçlünün zayıfı ezmeye çalıştığı, hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığı bir ortamda yaşanan insanlık dramını yansıtır. 3. Ordu Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle gerçekleşen bu vahşi infaz, toplumsal hafızada derin yaralar açmış ve uzun yıllar boyunca konuşulmuş, yazılmıştır.
33 Kurşun'u sosyolojik açıdan incelemek, bize toplumdaki eşitsizliklerin, adaletsizlikleri ve otoriter yönetimlerin sonuçları hakkında önemli bilgiler verir. Şiir, aşağıdaki sosyolojik kavramlar açısından da değerlendirilebilir:
Sınıf Mücadelesi: Şiirdeki yoksul köylülerin maruz kaldığı adaletsizlik, sınıf mücadelesinin bir örneği olarak yorumlanabilir.
Devlet ve Şiddet: Devletin keyfi ve şiddet içeren uygulamaları, devlet şiddetinin bir göstergesidir.
Kültürel Direniş: 33 Kurşun'un hatırılması ve sanat eserlerine konu olması, kültürel direnişin bir örneği olarak görülebilir.
Ahmed Arif’in şiiri, sadece tarihsel bir olayı değil, aynı zamanda olayın ardında yatan toplumsal yapıları da sorgular. Şair, bireyin ve toplumun hafızasının önemini vurgularken, toplumsal adaletin sağlanmasının önemini de dile getirir. 33 Kurşun, sadece bir olayın anlatıldığı bir şiir değil, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri ve vicdanın sesidir.
Şiir, otoriter bir yönetim şeklinin yarattığı baskıcı atmosferi ve özgürlüklerin kısıtlanmasını ele alır. Halkın sesinin bastırılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlandırılması, otoriter rejimlerin temel özelliklerindendir. 33 Kurşun'da da bu durum, idam kararının keyfi bir şekilde verilmesi ve yargısız infazın gerçekleştirilmesiyle örneklendirilir.
33 Kurşun, sadece edebi bir eser olmanın ötesinde, sosyolojik açıdan da önemli bir belge niteliğindedir. Şiir, toplumdaki eşitsizliklerin, adaletsizlikleri ve otoriter yönetimlerin yarattığı tahribatı gözler önüne serer. 33 Kurşun'u anlamak ve analiz etmek, daha adil ve özgür bir toplum inşa etmek için gerekli olan toplumsal değişimin önkoşullarından biridir.
33 Kurşun'da işlenen vahşet, toplumsal hafızada derin yaralar açmıştır. Bu olay, yıllar boyunca birçok şiire, romana ve şarkıya konu olmuştur. 33 Kurşun'un hatırlanması ve konuşulması, adalet arayışının ve geçmişle yüzleşmenin bir göstergesidir.
Sonuç olarak, Ahmed Arif’in 33 Kurşun şiiri, sadece edebi bir eser değil, aynı zamanda toplumsal bir belleğin yansımasıdır. Şiir, adaletsizliğe, baskıya ve toplumsal eşitsizliklere karşı duruşunu net bir şekilde ortaya koyar ve okuyucuyu bu konularda düşünmeye, sorgulamaya yönlendirir.
İşte 33 kurşun şiirinin sözleri.
1.
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van’da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari güvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı...
Yiğitlik inkar gelinmez
Tek’e - tek döğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda...
2.
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alaçakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere...
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri...
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri...
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi...
3.
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
4.
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden...
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
5.
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.