Yerel yönetimlerde özerklik korkusu bittiğinde Türkiye kazanır
Yerel yetki vermek devleti bölmez; merkezî aklın yükünü hafifletir.
Türkiye’de devlet, her işi kendisi yapmaya çalışarak güçlü kaldığını sanıyor. Oysa sonuç ortada: Her yere yetişemeyen, her kararı geciken, vatandaşıyla mesafesi açılan bir merkez.
Bugün Balıkesir’de bir belediye başkanı, belediye meclisi yapmış olduğu çocuk parkının ismi için veya bir meydana isim vermek için Ankara’dan (Valilikten) onay bekliyor. Van’da belediye, kendi bütçesi olduğu hâlde çalıştıracağı personelin sözleşmesi için Ankara dan onay bekliyor. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu tablo bir yönetim krizi değilse nedir?
Sorun ideolojik değil, idari. Ama biz her idari meseleyi güvenlik paranoyasıyla konuşmaya alışmış bir ülkeyiz.
Bu korku nereden geliyor?
Türkiye’de belediyelerin idari olarak zayıf tutulmasının tek nedeni “devlet geleneği” değil. Açık konuşalım: Kürt belediyeleri bu korkunun merkezinde yer aldı. Ama bu korku Kürt meselesiyle başlamadı; onunla sertleşti.
1924’ten itibaren devlet, yereli potansiyel tehdit olarak gördü. 1990’lardan sonra Kürt siyasi hareketinin belediyeleri kazanmasıyla bu refleks yeniden güçlendi. Sorun yetki değildi; yetkinin kimde olacağıydı.
Kayyum uygulamaları ve sıkı merkezi denetim, sadece Kürt belediyelerini değil, zamanla tüm belediyeleri zayıflattı. Ortaya çıkan tablo net: Yetki vermemek, yerel siyaseti sakinleştirmedi; aksine sertleştirdi.
Bugün belediyelerin güçsüzlüğü, Kürt meselesinden korkarak kurulan bir idari modelin bütün Türkiye’ye çıkardığı faturadır.
Şöyleki;
1. Korkunun Adı: Üniter Devlet Fetişizmi
Türkiye’de “yerel yetki” dediğiniz anda refleks başlıyor:
“Ülke bölünür!”
Oysa küçük bir hatırlatma:
1921 Anayasası, bugünkü Türkiye’den daha yerelciydi. Cumhuriyet, yerel özerklikle kurulmadı ama onunla kavga ederek de kurulmadı. Asıl kırılma 1924’tür; her şeyin merkeze bağlandığı, yerelin “potansiyel tehdit” olarak görüldüğü yıl.
1980’lerden sonra silahlı çatışma süreci, bu refleksi daha da sertleştirdi. Özerklik kelimesi PKK ile aynı cümleye hapsedildi. Böylece belediye yetkisi konuşmak bile “bölücülük” şüphesiyle bastırıldı.
Oysa idari özerklik:
• Federasyon değildir
• Bağımsızlık değildir
• Bayrak, ordu, sınır meselesi değildir
Sadece şudur:
Yerel sorunları, yerel seçilmişler çözer.
2. Avrupa Deneyimi: Bölünme Değil, Sakinleşme
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı Türkiye 1992’de imzaladı. Ama iş imzaya gelince cesur, yetki devrine gelince çekingen davrandı. En kritik maddelere “çekince” koydu; yani “imzaladım ama uygulamam” dedi.
Bu çekinceler kalksa ne olur?
• Belediyeler bütçelerini daha serbest kullanır.
• Yerel kararlar Ankara’ya takılmaz.
• Kültürel talepler güvenlik sorunu olmaktan çıkar.
“Olmaz” diyenlere bakın dünya ne yapıyor:
• İspanya: Bask bölgesi vergi topluyor, kendi polis gücü var. ETA şiddeti bitti. Ülke bölünmedi.
• İtalya: Güney Tirol’de Almanca eğitim serbest. Roma yıkılmadı.
• Finlandiya: Åland Adaları İsveççe konuşuyor ama Finlandiya bayrağı orada da dalgalanıyor.
Devlet, yetki verdikçe çökmüyor; rahatlıyor.
3. “Ama Türkiye Farklı” Diyenlere Not
Evet, Türkiye farklı.
• Güvenlik bürokrasisi güçlü
• Yargı merkezci
• Üniterlik hassasiyeti yüksek
O yüzden bu iş “bir gecede reform” değil. Ama bu, hiç yapılmayacağı anlamına gelmez.
Gerçekçi bir yol haritası şudur:
1️Çekinceleri Kademeli Kaldır
TBMM, Avrupa Şartı’ndaki çekinceleri bir paketle değil, aşamalı kaldırır. Mali özerklik önce gelir, idari yetki sonra genişler.
2Pilot Bölgeyi Dar Kimlik Alanına Hapsetme
Sadece Diyarbakır, Van, Mardin değil;
Eskişehir, İzmir, Trabzon gibi farklı sosyolojiler de pilot kapsama alınır.Mesaj net olur: Bu bir “Kürt reformu” değil, Türkiye reformudur.
3️Merkezi Denetimi Daralt, Hukuku Koru
Belediye Kanunu’na açık bir cümle ekle:
“Merkezi denetim yerindelik değil, sadece hukuka uygunluk denetimidir.”Bu kadar.
4. Kültürel Mesele: Abartmadan, Korkmadan
Evet, yerel yönetimler tabelalarını da, kültürel hizmetlerini de düzenleyebilir.
Bu, devleti zayıflatmaz. Tam tersine, devletin polislik yapma ihtiyacını azaltır.
Bir belediye Kürtçe, Arapça ya da Lazca tabela astı diye ülke bölünmez.
Ama her tabelayı yasaklayan devlet, vatandaşın gözünde büyümez; küçülür.
5. Güvenlik Kırmızı Çizgileri (Net Olalım)
• Yerel yönetimler silahlı yapı kuramaz
• Üniter devlet anayasal güvencedir.
İdari özerklik, güvenliği devre dışı bırakmaz; güvenliği siyasetsizleştirir.
Son Söz
Her kararı Ankara’da almak güçlü devlet değildir.
Güçlü devlet, her kararı almak zorunda kalmayandır.
Bir çocuk parkının ismi için aylarca izin bekleyen belediye, devlete yük olur.
Yetki verilen belediye ise devleti rahatlatır.
Özerklik korkusu bittiğinde ne olur?
• Devlet küçülmez
• Ülke bölünmez
• Vatandaşın devlete mesafesi kısalır
Ve evet:
Türkiye kazanır.
Mustafa YILDIZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.