Mahmut Bilgin

Mahmut Bilgin

Büyük fotoğrafı anlamak ve değişim

Büyük fotoğrafı anlamak ve değişim

Her şeyin her an değiştiği, gelişmelerin sayısız iniş çıkışlarla örüldüğü bir dünyada belki de en önemli şey değişimi belirleyen ve değişkene göre kalıcı özellikler taşıyan öğeleri saptayabilmektir. Gerisi tarihin kendi açıklayıcı gücüne kalır ki o her zaman içten içe işler. Zarlar henüz atılmıştır. Muazzam bir değişim hazırlanmaktadır ve alacağı biçim yada ona sonradan takılacak etiket ne olursa olsun, bu devasa değişim gerçekleşecektir. Hiçbir güç geçmiş tarihinin nostaljisinin içine kaçıp saklanamaz. Kendini ve siyasetini dış dünyadan akıp gelen bu kaçınılmaz değişimin gereklerine göre düşünmek ve yenilemek zorundadır herkes. Bu yeni alt ve üst yapıya kim sahipse dünyanın haracını onlar kesecek. Hiçbir ideolojik, dinsel, politik tutum bu değişim ritminin karşısında duramayacaktır. Geçmişin derin uykusuna dalan toplumlar ve onların öncüleri işin altında kalarak sürükleneceklerdir. Değişimi yakalayamayanlar hükmedilen olur.

Peki bu zamanın değişim dinamikleri nelerdir? Bunu doğru saptamak ilk düğmeyi doğru iliklemek demektir. Şunu bilmeliyiz ki bugüne kadarki değerler dizisi artık geçersizleşmiştir. İki yüz yıllık değerler dizisi bugün nanoteknolojiler, big data, internet ağları ve buna bağlı nesneler, yapay zeka ve robotik sayesinde aşılan hale gelmiştir. Radikal, bir o kadar da ultra hızlı bu yenilikler, politikayı, ekonomiyi, emek-sermaye meselesini, aile yapısı ile kişisel ilişkileri, tıbbı ve tüm alanları önümüzdeki 10-20 yılda, geçmiş iki bin yılda yaşanan gelişmelerden çok daha fazla değişime uğratacak. Bizler pek farkına varmasak, pek kafamızı yormasak da bu her gün gerçekleşmektedir. Yeni zamanın karakterini belirleyecek olan dinler, sınıflar, ulusal meseleler, sağ ve sol ideolojiler değil; bu bilimsel ve teknolojik değişimler olacaktır. Evrensel rekabet bu kez bilim ve teknikteki ultra hızda değişimler ekseninde ikinci kez küreselleşmektedir. Bugün boğazımıza kadar içine gömülü olduğumuz bu ikinci küreselleşmeyle birlikte, tarih köklü bir şekilde yön değiştiriyor. Bu yön “ya yenilenirsin ya yok olursun” mantığı ile yol alıyor. Bugün artık ne doğa kutsaldır ne insan genomu bir tapınaktır. İkinci küreselleşme açısından insan ve doğa potansiyel olarak sonsuz bir şantiyedir. Tabiri caizse insan-sonrası bir çağa giriyoruz.

Bu devrimler insan hayatının bütün kesitlerine dokunacak ve değiştirecektir. Evrenin her bir santimi internet ağlarına bağlı nesneler ve alıcılarla donatılmış durumda. Lojmanlara, bürolara, araçlara, evlerin temellerine, duvarlarına, tedarik zincirlerine, saat kordonlarımıza, meyve sebzelerin karton kutularına, yollara, insan bedenine, uçaklara, hayvanlara, göllere, bitkilere, çöp kutularına, kar tutmuş dağlara, göçmen kuşlara, güvenlik sistemlerine, dükkanlara, kamusal alanlara, binlerce başka noktaya… Yeni dünya ve yeni büyük resim budur. Zamanı bunlar üzerinden okumak ve zamanın seviyesinde yaşamayı nasıl becerebileceğimizi bulmak zorundayız.

Peki bu büyük resimde verili halimiz nedir? Bu büyük resimde siyasetçilerimiz, entelektüellerimiz ve son 20 yılda oluşan büyük Kürt kamusu (avukatlar, gazeteciler, sendikacılar, meslek grupları) ise 19. hatta 18.yy. nostaljisine kapılmış gidiyorlar, sanki kaybedilen ulusal ve sınıfsal kimlik tartışmaları hiç bitmeyecekmiş gibi, sanki sol ve sağ arasında durmak bilmeksizin sürüp giden ilkel tartışmalar dünyanın yeni devinimiyle tamamen aşılmamış gibi, vadesi dolmuş polemikleri sürdürüyorlar. Ne yazık ki bu konuların şu an şekillenen gerçekliği anlamaya en ufak bir faydası yok. Entelektüel ve politik ortamımız gittikçe kötümserliğe, gericiliğe ve nostaljiye gömülerek, gerçekliği ve gelmekte olanı anlama görevini unutmuş bir şekilde klasik bir esnaftan farksız hale gelmiştir. Entelektüellik, politikacılık ve kamusal alana bir araçla hitap etme zeminleri artık rahat bir yatak haline gelmiş, aklımızın, üzerinde tembellik ettiği konforlu bir koltuk gibi olmuştur. Hasılı gerçek durum şudur ki; toplum artık politikacılarına, partilerine, entelektüellerine, ve Kürt kamusuna saygı ve güven duymuyor.

Son bir asırdır coğrafyamızda hüküm süren politika olmuştur. Ancak bugün bana öyle geliyor ki politika son nefesini vermek üzeredir. Zaten bütün coğrafyalarda savaştan bir süre sonra politika önemini kaybeder. Bizim coğrafyamızda da siyasetin prestijinin çöktüğü aşikardır. Çünkü siyaset zamanın gerisindedir ve sosyolojik olanı boğuyor. Eskiden siyaseti çevreleyen toplum gücü ve araçları zayıftı. Bugün ise toplumun gücü ve kanalları yüksektir. Siyaset bu güce cevap veremediği için toplumsal gücü, sosyolojiyi boğma eğilimine giriyor. Fakat bu tercih kendi sonunu getirecek bir tercihtir. Zira toplumsal güç siyasetin kanıdır. Siyaset, toplumun iliğini emdikten sonra kansız kalacaktır. Bir metaforla anlatmak gerekirse, iskelet onu çevreleyen eti yiyor ve o eti tükettiğinde ortada bir şey kalmaz. Bu sebepledir ki şu an meşgul olunan ve içine girilen hemen hemen tüm pozisyonlar yanlış olanlardır.

Politikaya, entelektüelliğe ve kamusal olana dair kökten vizyon değişimine ihtiyaç vardır. Bu koşullar altında, herşeyi dondurma çabası, geçmişin ve statükoların korunması adına kımıldayan herşeyi aforoz etme gayreti nafiledir. 19.yy’ın sosyalistlerle liberaller arasında süren o eski tartışmaları tekrarlamayı bırakıp, gelmekte olan dünyanın anlaşılması için zaman ayırmak, kafa patlatmak, kendini bu yönde biçimlendirmek hatırı sayılır bir çaba olacaktır. Biçimlendirme ve düzenlemelerin siyaset teorisi ile uygulamalarında, toplumsal ilişkilerde ve Kürt kamusunda yapılması gerekir. Politikacılar, entelektüeller ve Kürt kamusu, Kürt kamuoyunun dikkatini geçmişten veya salt egemen rejimden başka yerlere, geleceğe yönlendirmeye artık hazır olmalıdırlar. Bunun için toplumun evrimini anlayan, onu sarsan dip hareketlerini kavrayan, onun yeni arzularını hisseden bir entelektüel, politik ve kamusal sınıfa ihtiyacımız var. Bu da yetmez. Ayrıca bu kesimlerin sorumlusu olduğu toplum alanının saygısını kazanmaya muktedir olmasına da büyük ihtiyaç var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mahmut Bilgin Arşivi