Mustafa Yıldız

Mustafa Yıldız

Barışın vicdanı konuştuğunda

Barışın vicdanı konuştuğunda

Bu topraklar çok uzun zamandır sessiz değil.

Ama konuşan çoğu zaman silahlar oldu, ağıtlar oldu, mezar taşları oldu.

Kırk yılı aşkın süredir süren çatışma, yalnızca canları almadı; birbirimize bakışımızı da yaraladı. Aynı gökyüzünün altında yaşayan insanlar, birbirinin acısına yabancılaştırıldı. Çocuklar büyümeden yaşlandı, anneler yıllarca kapı eşiğinde bekledi, babalar susmayı öğrendi. Ve devlet, toplum, siyaset; hepsi bu suskunluğun içinde ağırlaştı.

İşte İstanbul’da 6–7 Aralık 2025’te gerçekleştirilen Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’nın sonuç bildirgesi, tam da bu ağır sessizliğe karşı vicdanın sesidir.

Bu bildirge, bir masa başı metni değildir.

Sonuç bildirgesinin satır aralarında yitirilen hayatlar, yarım kalan ömürler ve hâlâ dinmeyen bir umut vardır.

Uluslararası katılımcılar, Türkiye’de yaşanan acıları dışarıdan bakan soğuk gözlerle değil; insanlığın ortak yarası olarak okuyor. Ve açıkça şunu söylüyorlar: Bu acıların bir daha yaşanmaması için çatışmalar bitmeli. Ama sadece bitmemeli; onurlu, kalıcı ve demokratik bir barışla son bulmalıdır.

Bildirge, Abdullah Öcalan’ı tartışmalı bir figür olarak değil; barış ihtimalinin siyasal bir muhatabı olarak ele alıyor. Bu, bir kişiyi yüceltme meselesi değil; barışın cesaret istediğini kabul etme meselesidir.

Dünyanın pek çok yerinde barış süreçleri, dünün “konuşulmaz” isimleriyle mümkün oldu. Çünkü barış, temiz ellerle değil; yaralı ellerle inşa edilir. Ve bu yaralar görmezden gelindikçe, kanamaya devam eder.

Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te başlattığı süreç ve PKK’nin silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı, işte bu yüzden tarihsel bir eşiktir. Silahların susması, yalnızca dağlarda değil; kalplerde de bir sessizlik yaratır. O sessizlikte insan, ilk kez birbirinin sesini duymaya başlar.

Umut Hakkı: Bir Hukuk Maddesinden Daha Fazlasıdır

“Umut Hakkı”, bildirgede teknik bir hukuk kavramı olarak değil; insan olmanın asgari şartı olarak yer alıyor. Çünkü umutsuzluğa mahkûm edilmiş bir insan, aslında toplumun tamamını karanlığa çeker. Yirmi altı yılı aşkın süredir uygulanan tecrit, yalnızca bir kişiye değil; hukuka, vicdana ve ortak geleceğe yönelmiş bir cezalandırmadır. İmralı, bu nedenle yalnızca bir ada değildir; Türkiye’nin barışla kuramadığı ilişkinin simgesidir. Bildirgenin çağrısı nettir: İmralı tecrit sembolü olmaktan çıkmalı, barışın kapısına dönüşmelidir.

Kadınlar, Hafızanın ve Barışın Taşıyıcılarıdır. Metin, kadınların barış süreçlerindeki rolünü özellikle vurguluyor. Çünkü bu coğrafyada barışın yükünü en çok kadınlar taşıdı. Kaybedilen evlatların yasını tutan da, hayatta kalanları ayakta tutan da onlardı. Kadınların masada olmadığı bir barış, yarım kalır. Kadınların sesi olmadan kurulan bir gelecek, adil olamaz.

Sonuç Bildirgesi, yalnızca çatışmayı değil; çatışmayı üreten sistemi de sorguluyor. Ulus-devletin katı, tekçi ve dışlayıcı yapısının; eşitsizlik, inkâr ve şiddet ürettiğini söylüyor. Ve bu yüzden Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı olduğunu hatırlatıyor. Bu sözleşme, kimsenin kaybetmediği; herkesin kendini ait hissettiği bir gelecek vaadi olmalıdır. Yerelin güçlendiği, farklılıkların tehdit değil zenginlik sayıldığı bir yaşam mümkündür.

Siyasi tutukluların özgürlüğü, bildirgenin en vicdani cümlelerinden biriyle ifade ediliyor:

Bu bir lütuf değil, tarihsel ve hukuksal bir zorunluluktur.

Çünkü barış, ancak adaletle yürür. Adalet geciktikçe, barış sakatlanır.

Son Söz Yerine

Bu bildirge, herkese hoş gelen bir metin olmayabilir. Ama vicdanı olan herkes için rahatsız edici olduğu kadar umut vericidir.

Çünkü bu metin şunu soruyor:

Daha kaç mezar kazılmalı ki barış ciddiye alınsın?

Daha kaç kuşak kaybolmalı ki bu ülke susmayı öğrensin?

İstanbul’dan yükselen bu çağrı, bir tarafın değil; insanlığın çağrısıdır.

Ve barış, bir gün mutlaka gelecekse, o gün bugün atılan cesur adımlarla mümkündür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Yıldız Arşivi